Gönderi

Rıza Nur Gurbet Yolunda...
Pasaportu aldım. Ertesi gün polise kaydettirdim. Haremimin rahatsızlığından dolayı, tedavisi için Parise götüreceğimi ve izin verilmesini bir telgrafla Millet Meclisi Reisi'ne bildirdim, Akşam da vapura bindim. Aksi… Vapur da miadında kalkmadı. Birgün daha kaldı. Benim hesabım ise, vapura binerken telgrafi veriyorum. Telgraf gidip, onlar haber alıp, beni gitmekten men edeceklerse mene teşebbüs edinceye kadar biz Çanakkale Boğazı'nı aşmış olacağız. Olmadı. O bir günü müthiş bir heyecan içinde geçirdim. Bir cehennem hayatı oldu. Bu adamlar beni göndermez, vapurdan alırlar zannındaydım. Bereket versin işi bir müddettir güzel idare ettim. Ankarada iken haremimin şiddetli hastalıktan bahis telgraflarını Meclis Reisi'ne göstermiştim. Zannımca bunlar yardım etti. Ne ise vapur kalktı. heyecanlıyız. Hele haremim o esnada morfinden deli. "Aman bizi vapurdan alırlar" diyor, titriyor. Beni de daha ziyade korkutuyor. Çanakkale Boğazı'ndan geçiyoruz. Bir daha Türk topraklarına hasretle bakıyorum. Her bakışımdan onlara bir aziz veda, uçuşup gidiyordu. Yüreğim onlara gidip kalmak istiyordu. O topraksa bana mağrur güzeller gibi ve bakıyorlardı… "A, topraklar, A, kıymetli taş, kum, su, ot ve ağaç! Beni biliyorsunuz, içimdeki duyguyu heyecanı anlıyorsunuz! Ben zavallı yine sizin için gurbete gidiyorum. Neler çekeceğim?!" diyordum. Prof. Dr. Rıza Nur
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.