Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yunan işbirlikçilerin akıbeti
Birinci grup muhtarı itekleyerek köy meydanına getirdi. Korkudan gözleri büyümüş, rengi kireç beyazı olmuştu. Başı açık, ayakları çıplaktı. Köylüler meydanın çevresini doldurdular. Muhtarın böyle cascavlak yakalanmış olmasına çoğunun çok sevindiği belli oluyordu. Akıncı kolunun komutanı Teğmen Abdullah, "-Bu deyyusun ne mal olduğunu biliyoruz.." dedi, "..onca rezilliği tek başına mı yaptı bu Allahsız? Yardımcıları, avaneleri, aferincileri kimdir?" Köylü korkuyordu daha. Kimsenin sesi çıkmadı. Teğmen üsteleyince, yaşlı bir kadın, elini uzattı: "-Aha biri şu!" Otuz akıncının gözü o yana döndü. Kadın, orta yaşlı, kırmızı yüzlü, değirmi sakallı birini gösteriyordu. Adam akıbetini anladı, dizlerinin üstüne düştü: "-Hayır! Yalan söylüyor!" Kavruk bir köylü ortaya atıldı: "-Sus namussuz!" Hepsi birden konuşmaya ve kimlerin neler yaptığını ağlayarak anlatmaya başladılar. Küllenmiş acılar yeniden alevlenmişti. Köydeki hainlerin sayısı çok değildi ama anlatılanlar, akıncıların midesini bulandırdı. Birçok köyde, kasabada, çok olmasa bile, bunlar gibi satılıklar ya da gönüllü işbirlikçiler eksik değildi. Akıncılar bunlara 'Müslüman gâvuru' diyorlardı. Teğmenin, bu çürümüş insanlardan dert yandığı bir yönetici, "İyi ki bu savaş oldu da ne durumda olduğumuzu anladık, bu hastalığın farkına vardık.." demişti, "..yalnız köylerde değil ki, şehirlerde de hayli çürük var. Hele İstanbul yönetimi çürük dolu. Çürümeyi durdurup yok edecek tek çare eğitimdir. Ama şimdiki gibi yetersiz, ilkel, ezberci, kaderci, çağdışı medrese, cami eğitimi değil, sahici eğitim. Çocuklarımızı iyi insan, iyi yurttaş yapacak gerçek bir millet eğitimi. Ankara hükümeti bunu yapmazsa, bizi yine Osmanlının akıbetine mahkûm etmiş olur. Bunca acı da boşa gider." Akıncılar hainleri biraraya toplamışlardı. Zorbalıkları, korkunçlukları, meydan okuyuşları yok olmuştu, soğuk sudan çıkmış köpek yavruları gibi titreşiyorlardı. Muhtarı ve suçları affedilmez üç kişiyi vurdular. Akıncı Yasasına uyarak, birinin kulağını kestiler. Ötekiler korkudan ruhları uçmuş gibi kımıltısız duruyorlardı. Bir daha muhbirlik etmeyeceklerine, zorbalık yapmayacaklarına yemin billah ettiler. Teğmen köylülere, "-En yakın Yunan karakoluna birini yollayın.." dedi, "..Akıncıların köyü bastığını, askerleri ve kimi köylüleri öldürdüğünü haber versin ki başınız derde girmesin. Ne yana gittiğimizi sorarlarsa, gittiğimiz yönün tersini gösterin." Birer maşrapa süt içip köylülerin duaları ve teşekkürleriyle köyden ayrıldılar.
Sayfa 340Kitabı okudu
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.