Gönderi

Saplantı
Çok kötü bir tarih öğrencisiydim.Bana tarihi, seramik müzesine yada ölüler ülkesine ziyaret olarak öğrettiler. Geçmişin sessiz ya da dilsiz olmadığını keşfettiğimde yirmi yaşımı geçmiştim. Bunu Carpentier romanları, Neruda şiirleri okuyarak keşfettim. Bunu kafelerdeki buluşmalarda Uruguay kırlarında ihtiyar bir savaşçı, o kadar ihtiyar ki yorgun göz kapaklarını açık tutmak için arasına küçük bir portakal sapı yerleştiren ama bir taraftan da mızrağının ucunda düşman bir süvariyi kaldıran çok ihtiyar bir savaşçı üzerine hikayeler dinleyerek keşfettim. Sorarak keşfettim. Sorarak ve kendime sorarak; yaşadığımız bu gezegen nereden geliyordu, her dakika otuz çocuğun açlıktan yada hastalıktan ölmesi için her dakika silahlara bir milyon dolar harcayıp hiçbir ceza görmeyen bu dünya nereden geliyordu? Sorarak ve kendime sorarak : Bu dünya, bizim dünyamız ,bu mezbaha, bu tımarhane tanrının eseri mi , insanların eseri mi? Hangi geçmiş zamandan doğdu bu şimdiki zaman? Niçin bazı ülkeler diğerlerinin sahibine dönüştü,bazı insanlar diğer insanların,erkekler kadınların, kadınlar çocukların, mallar insanların sahiplerine dönüştü? Ben tarihçi değilim. ben bir yazarım, Amerika'nın belleğine saplantısı olan , özellikle de Latin amerikanın ,belleksizliğine mahkum edilmiş şefkatli toprakların belleğine saplantısı olan yazar.
Sayfa 14 - metis yayınları
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.