Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

10/10 puan verdi
Eserin içeriğinden etraflıca bahsetmek ve karakterleri detaylıca mütaala etmek niyetinde değilim, bunu gayet başarılı bir şekilde yapan arkadaşlar var, o incelemelerden birini şuraya bırakıyorum: #103849183 Bu incelemeyi yazmamdaki muradım hasbihaldir, belki de sorularıma yanıt bulmaktır. *** Şeyh Galib Hazretleri, Hüsn'ün Aşk'a aşkıyla başlıyor serencama. Fedakâlade, nitekim ne demişti Fuzuli Hazretleri: "Âşk odu evvel düşer maşuka, ândan âşıka, Şem'i gör kim yanmadan yandırmadı pervâneyi" Fakat Hüsn'e verilen ihtarda, "Hâhiş-ger isen de bî zebân ol / Kızsın kerem eyle sen gerân ol" dendi. Hüsn aşk ateşiyle yandıktan sonra nazenin bir edaya büründü, naz makamına çekildi. Aşk, aşıktı evvelinde de lakin bu nazlanma ona aşkını müdrik ettirdi. Kabilesinden Hüsn'ü istedi, kabile ona kavuşman için Kalb Diyarına gitmelisin dedi. Aşk, Gayret'e "Sen âhı buhâr-ı ser mi sandın /Feryâdımı bî eser mi sandın" dedi. Yola revan oldu. Türlü zorluklara göğüs gerdi, yolda tuzaklara düştü meded istedi o Yüce Sultan'dan, ismi Azam'la yeniden güç buldu, zorlukların üstesinden geldi Suhan'ın vesilesiyle. Lakin bir yer vardı ki güzellik büyük bir tuzak oldu, onu esir etti. Onu çıkılmaz bir serencamın içine attı. Neyi varsa kaybetti Aşk, yeniden çıktı, yeniden savaştı yoldaki engellerle lakin hiçbir yol katedemedi. Bir kaç adım öteye dahi gidemedi. Nereye giderse gitsin Hoşrüba'nın putlu kalesinde deveran edip durdu hep. Suhan yardıma yetişti, "Yakmazsan eğer bu hoş serâyı / Bulmazsın ebed o dil-rübâyı" dedi. Yakmak, aldandıklarından elini eteğini çekmek miydi? Sevgili'den uzaklaştıran meşguliyetleri hiç etmek, yok etmek miydi? Ve kale yanınca Ah kılıcı yeniden zuhur etti, Aşkar yeniden geldi bineği oldu. Bir yanılma belki de nefsani bir hata Aşk için çok büyük bir kayıba neden oldu. Adeta yüce dergahtan kovuldu, her şeyini kaybetti, yeniden aldığı ah kılıcı dahi şifa getirmedi ona. Her şeyini yitirdi, yaşama şevkini, sefa sürmedeki hazzı, gamın kederindeki acıyı, hiçbir şey onu ilgilendirmedi artık, varlığından soyundu, zayıfladı, inceldi; sevgilinin hasreti yüreğini kor etti de, kendisinde benlik bırakmadı, işte o zaman Sevgili'den haber geldi. "Za'fın senin eylemişler ihbâr /Gönderdi beni o şâh-ı bîdâr" diyordu haberci. İşte tam burada bir başka şairden bir beyit yetişti imdadımıza: "Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni" Bunca çile, bunca eziyet, çekilen cefalar bir oyalamaca mıydı, Aşk'ın tek yapması gereken benliğinden soyulması mıydı? Elbet çekilen çileleler onu olgunlaştırdı, kıymet bildirdi lakin asıl yolculuk kendi içine miydi? Kendinden sıyrılmakta mıydı? Sonunu hepimiz biliyoruz, Aşk, Kalb Diyarında Hüsn'de kendini görür, Hüsn o olmuştur, o da Hüsn. Zira ikililik olmaz Aşk'ta, vahdeti vücut mu gerçekleşti yoksa? Yine imdadımıza bir şiir yetişsin mi? "Cism-i Leylâdan görünmek Kaysı mecnûn eylemek Tâ ezelden âdetindir tâze icâd etmedin" Son olarak; "Hüsninün ʿaksin ruh-ı dilberde peydâ eyledin Çeşm-i ʿâşıkdan dönüp anı temâşâ eyledün" Muhteşem... Aşk'la, Hüsn'le kalınız efendim..
Hüsn-ü Aşk
Hüsn-ü AşkŞeyh Galip · Tekin Yayınevi · 20151,279 okunma
·
609 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.