Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir anekdot okumuştum... Bir adam hesabı sahte parayla ödemiş olmakla suçlanıyordu. Mahkemede paranın sahte olduğunu bilmediğini iddia etti. Kanıtlaması için sıkıştırıldığında itiraf etti: "Çünkü o parayı çalmıştım. Sahte olduğunu bildiğim parayı çalar mıyım hiç?" Bu savunmayı değerlendiren hakim, mantıklı olduğuna karar verdi ve sahte para suçlamasını geri çekti. Ama yeni bir suçlama getirdi hırsızlık. "Tabii, parayı çaldım," dedi suçlu rahat bir tavırla. "Ama sahte paranın kanuni hiçbir değeri yoktur. Ne zamandan beri hiçbir şey çalmak bir suç oldu ki?" Kimse bu mantıkta bir kusur bulamadığından adam beraat etti. Ama mantık yaşamda işe yaramıyor. Paçayı o kadar kolay kurtaramıyorsun. Kanunun kıstırdığı kapandan kanuna uygun ve mantıklı bir şekilde kurtulabilirsin çünkü o kapan Aristo mantığından oluşuyor aynı mantığı kullanarak kurtulabilirsin. Ama yaşamda mantık, teoloji, felsefe veya zekan sayesinde o kadar kolay kurtulamazsın teori üretmekte çok başarılı olsan bile. Yaşamın içinden ancak gerçek deneyimler ile çıkabilir veya onu aşabilirsin. İki tip dindar insan vardır. Birincisi çocuksudur; bir baba figürü aramaktadır. Aynı zamanda olgunlaşmamıştır; kendine güvenmez, o nedenle bir şekilde bir Tanrı'ya ihtiyaç duyar. Tanrı varolabilir veya varolmayabilir bu önemli değil ama bir Tanrı'ya ihtiyaç vardır. Tanrı orada olmasa bile tam gelişmemiş beyin onu uyduracaktır, çünkü az gelişmiş beyinlerin buna psikolojik olarak ihtiyacı vardır Tanrı'nın orada olup olmaması bir gerçeklik sorunu değil psikolojik bir ihtiyaçtır. İncil'de Tanrı'nın insanı kendine benzettiği söylenir, ama tam tersi daha doğrudur: insan Tanrı'yı kendine benzetmiştir. İhtiyacın her ne ise o tür bir Tanrı yaratırsın, o nedenle Tanrı kavramı her devirde değişir. Her ülkenin kendine has bir kavramı vardır çünkü her ülkenin kendine has bir ihtiyacı vardır. Hatta, her insanın farklı bir Tanrı kavramı vardır çünkü onun da kendi ihtiyaçları vardır ve bunların tatmin edilmesi gerekir. Birinci tip dindar kişi sözde dindar kişi aslında sadece az gelişmiştir. Onun dini din değil psikolojidir. Ve din psikoloji olduğunda bir rüyadan, bir istekten, bir arzudan ibaret kalır. Gerçeklerle bir ilgisi kalmaz. Küçük bir çocuk dualarının sonunu şu sözlerle getiriyordu: "Sevgili Tanrım, anneme iyi bak, babama iyi bak, kız kardeşime iyi bak ve teyzeme ve amcama ve büyük annemle büyük babama ve, Tanrım lütfen, kendine de iyi bak yoksa hepimiz batarız!" Çoğunluğun Tanrı'sı işte budur. Sözde dindar kişilerin yüzde doksanı az gelişmiş kişilerdir. İnanırlar çünkü inançsız yaşayamazlar; inanırlar çünkü inanç onlara bir tür güvenlik hissi verir; inanırlar çünkü inanç kendilerini koruma altında hissetmelerini sağlar. Bu onların kendi rüyasıdır, ama işe yarar. Yaşamın karanlık gecesinde, varoluşun zorlu kavgasında, böyle bir inanç olmayınca kendilerini yalnız hissedeceklerdir. Ama onların Tanrı'sı kendi özel Tanrılarıdır, gerçeklerin tanrısallığı değil. Az gelişmişliklerinden kurtulunca da Tanrıları yokolur. Bu çoğu insanın başına gelmiştir. Geçtiğimiz yüzyılda pek çok insan dinsiz oldu Tanrı'nın varolmadığını anladıklarından değil, yaşadıkları devrin insanları biraz daha olgun kıldığından. İnsanoğlu rüştünü ispat etti; insanoğlu biraz daha olgunlaştı. O nedenle çocukluktaki Tanrı, gelişmemiş beynin Tanrı'sı, artık geçersiz kaldı. Friedrich Nietzsche "Tanrı öldü" derken bunu kastediyordu. Ölen tanrısallık değil, az gelişmiş beynin Tanrı'sıdır. Aslında Tanrı öldü demek doğru olmaz çünkü Tanrı hiç yaşamadı. Tek doğru ifade tarzı Tanrı'nın artık geçerli olmadığı şeklindedir. İnsan kendine daha fazla güvenebilir inanca ihtiyacı yok, inanca yaslanmaya ihtiyacı yok. Bu nedenle insanların dine olan ilgisi gittikçe azalıyor. Kilisede olan bitene karşı kayıtsızlaştılar. Ona karşı o kadar kayıtsızlaştılar ki onunla tartışmıyorlar bile. "Tanrı'ya inanıyor musunuz?" diye sorsan "Farketmez varolup olmadığı önemli değil, hiç farketmez" diyeceklerdir. Eğer sen inanıyorsan sırf kibarlık olsun diye "Evet, Tanrı var" diyeceklerdir. Sen inanmıyorsan "Hayır, Tanrı yok" diyeceklerdir. Ama artık bu konuda ateşli tartışmalar olmayacak. Bu birinci tip din; bu tip yüzyıllardır mevcut, ve gittikçe daha fazla modası geçiyor. Artık devri kapanıyor. Yeni bir Tanrı'ya ihtiyaç var, psikolojik olmayan bir Tanrı'ya; varoluşçu olan bir Tanrı'ya, gerçeğin tanrısallığına, gerçekle eşit olan bir Tanrı'ya. Hatta "Tanrı" sözcüğünden de vazgeçebiliriz "gerçek" diyebiliriz, "varolan" diyebiliriz. İkinci tip dindar insanlarda ise din korkudan kaynaklanmıyor. İlk din tipi korkudan kaynaklanıyor, ikincisi ise o da uyduruk, yapay, sözde din korkudan değil de uyanıklıktan kaynaklanıyor. Ortada teori üretip duran, mantık, metafizik, felsefe konularına tamamen hakim çok akıllı bazı kişiler var. Tamamen soyut olan bir din yaratıyorlar: aklın, zekanın, sanatın, felsefenin yarattığı güzel bir eser. Ama asla hayata nüfuz etmiyor, yaşamın hiçbir yerine dokunmuyor, soyut bir kavram olarak olduğu yerde kalıyor.
·
111 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.