Bu kitabı okurken burnunuza buram buram portakal reçeli kokusu gelebilir ve sıcacık bir dilim ekmeğin üzerine portakal reçeli sürmek isteyebilirsiniz delicesine. Ben sizi şimdiden uyarayım (:
Bana kalırsa reçel yapan herkese hüzün yakışıyor biraz. Karakterimiz Zeynep de öyle.. Hüzün yakışıyor gözlerine. Kayıpları var Zeynep'in. Yerini dolduramadığı boşlukları var. Tam gökte hissederken kendini, zaman zaman onu o boşluklara bir anda atanlar var. Imza gününde tanıştığı Alp tanıdığı herkesten başka mı? Boşlukları kendi kayıplarıyla mı dolduracak yoksa bir kayıp da o mu olacak? Bunların hiçbirini hemen bilemez Zeynep. Yaşamadan öğrenilmez bazı şeyler en nihayetinde. Üstelik tanıdığını sandığın yabancı olurken sana bir tesadüfle tanıdığın insanın ömür boyu senle kalıp kalamayacağını da kimse bilemez. Alp ve Zeynep.. Sanki onlar birer kahve içimlik sohbetlerini ederken bende onlarla aynı masada oturdum. Sanki birlikte ağladık gidenlerin ardından ve sanki birlikte kahkahalar attık gelenler için. Iki karakterde de herkesin kendinden bulacağı çok şey var. Yaşananlar da bir o kadar hayattan. Bizden. Ruhumun dinlendiğini hissettim kitabı okurken. Kimi hastalıklar vardır çünkü şifası sadece insandır. Onlar birbirine şifa olurken ben de buna şahit okurken aksi düşünülemezdi. Severek, bir ayazda okuyacağınıza eminim. Keyifli okumalar..