Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

680 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
"Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan?" diye giriş yapan bir kitap üzerine yazılacak yazıya daha etkili bir giriş yapmak mümkün değildir diye düşünüp bu konuda kendimi zorlamıyorum. Hayatımda hiçbir kitabı okumayı bu kadar beklemedim, bunun iki sebebi var. Birincisi insanı huzursuzluğa sürükleyecek kadar pahalı, ikincisi ise Pessoa'nın huzursuzluğunun bulaşıcı olma ihtimali korkusu. Bir süre cesaret edemedim başlamaya. Başladıktan sonra ise bitmeyecek diye korktum. Huzursuzluğun kitabını, Pessoa'nın kendisinin kahramanı olduğu olaysız bir roman olarak tanımlıyorum. Bütün savaşı, özünde kendisiyle, onu kahraman yapan da bu bence. Birçok yerde kendisiyle çeliştiğini düşündüm bu yüzden daha yakınlık kurabildim. Eh 700 sayfaya yakın olunca ister istemez bir yerde yakınlık kuruluyor. İki şehir (Ankara-Urfa) gördü benimle beraber. Yolculuk da perçinlemiş oldu. Bir mektupla başlıyor, mektubu gönderdiği arkadaşı 6 hafta sonra intihar ediyor. Kitabın pek akmadığını söyleyebilirim kendimce, bir olay örgüsü olmadığı için,salt düşünce olduğu için, birçok şeye değiniyor, aşktan, düşe, ölüme, Tanrı'ya kadar. Üslubu ağır değil ama. Bu noktada çevirmenin başarısı da yadsınamaz tabii. Ben Portekizce değil, kendimce yazıyorum diyen bir adam Pessoa. Kendisi çok önemli çünkü, bunu size de hissettiriyor. Kendisini izole etmiş insanlardan, sizin de onu öyle görmenizi istiyor. Benim kimseye ihtiyacım yok ama aslında olabilir de diyen bir karmaşası var. Çoğu yerde anlamak güç, daha doğrusu beni şaşırttığı noktalar oldu. Okurken siz de fark edeceksinizdir. Buraya yazmak için bir sürü şeyin altını çizdim, notlar aldım. Ama hiçbirini kullanmayacağım sanırım. Çünkü zaten okuyacaksanız siz de göreceksiniz, fakat okumayacaksanız hepsi havada kalacak şeyler. Bir yerlerde "Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi." cümlesine rastlarsınız, belki hoşunuza gider, bir bakarsınız aa Pessoa'nın, bu yeter belki. Ama onun "Belki sevecek başka bir şey bulamadığımdan böyle oluyor, ama belki de insan sevgisine değer hiçbir şey olmadığından; duygusallığa kapılıp sevgimizi birine vakfetmeye niyetlendiysek - yıldızların sonsuz kayıtsızlığındansa benim gösterişsiz mürekkep hokkası yeğdir." şeklinde o cümleyi ve kalbini açışından mahrum kalacaksınız. Ya da önünde yürüyen adamın sırtının "uyuduğunu" iddia edip oradan nerelere vardığını öğrenemeyeceksiniz. Bazen o kadar kendini beğenmiş konuşuyor ki sinir oluyorsunuz, ben sıradan insanlardan şöyle farklıyım böyle farklıyım.... Bazen de, buraya gel tamam geçti diyerek sarılmak istiyorsunuz çünkü "Ne olurdu Tanrı bir kerecik çıkıp gelse, beni evine götürse, sıcaklık, sevgi verse... Bazen bunu düşündüğümde, sadece düşünebilmek bile sevinçten ağlatır beni..." diyor mesela. Değişken. Bu sayfalarda mevcut olan bir başkası diyor kendisi de, kendisi olduğu halde, ve hiçbir şey anlamadığını söylüyor kendisinden. Ama söylemeyi seven bir adamla karşı karşıya olunca siz de okumayı sever hale geliyorsunuz anlamasanız da. Ki zaten Pessoa anlaşılmak istemiyor bundan tiksiniyor, anlaşılmak kendini satmaktır diye düşünüyor. Velhasıl, o kadar sayfadan, o kadar cümleden beni en çok etkileyen kısımla bitireceğim incelememi: "Bazen hüzünlü bir hevesle, günün birinde, bir parçası olmayacağım bir gelecekte bu sayfaları beğenenler çıkarsa, nihayet beni 'anlayan' birine, içinde doğup sevilebileceğim gerçek bir aileye kavuşmuş olacağımı düşlerim. Ne var ki, doğmak şöyle dursun, o zaman çoktan ölmüş olacağım ben."
Huzursuzluğun Kitabı
Huzursuzluğun KitabıFernando Pessoa · Can Yayınları · 201710,4bin okunma
·
208 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.