Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oscar Levy'nin Yazdığı Mukaddime
Hâlihazırdaki dinimiz vadesini doldurduğu için pek çok insan bu çağı dinsizlik çağı olarak itham etse de modern Avrupa ile Hıristiyanlık öncesi dönem arasında en azından bir noktada benzerlik vardır. Tıpkı eski Filistin'de olduğu gibi, bizim aramızda da iki tür peygamber yaşamaktadır. Bunlar; kötülük ve felaket peygamberleri ile saadet ya da Avrupa'nın hazzettiği söylemle "terakki" peygamberleridir. Eski Filistin'de halk çoğunlukla nur saçan, iyimser ve daha teskin edici insanların yani saadet peygamberlerinin tarafında iken, asla ve kat'a değişmeyen "zaman" ve "kader" ise katı ve kasvetli kişilerin yani kötülük peygamberlerinin lehinde karar vermektedir. Günümüz dünyasındaki saadet peygamberleri de eski Filistin'deki gibi sahte peygam- berlerdir; kötülük peygamberleri ise geçmişte olduğu gibi bugün de hakiki peygamberlerdir. Tıpkı gerçek bir peygamber olan Kont Arthur de Gobineau gibi. Gobineau'nun arkadaşları bile, ki bunlar hayatının sonuna doğru kazandığı birkaç dostuydu, onun haddinden fazla karamsar olduğunu düşünmekte idiler. Onu Alman ulusuna tanıtan yaşlı Wagner, Gobineau'nun kasavetinin biraz da Hıristiyan inancıyla perdahlandığı görüşünde idi; umarım, asil insanların dertlerine daha iyi deva olması için, büyük bir terakkiperver olan bu zâtı daha yakından tanıma zahmetine katlanılır. Chamberlain, Schemann ve Gobineau ekolüne mensup Almanlar, bol miktarda suyu şaraba dönüştürüp vatanseverlik şurubuyla tatlandırarak bunu kendilerine ait sevimli icatlarıyla karıştırdılar; böylece ahmak ve her şeye inanan bir kuşak tarafından kolaylıkla yutulur hâle getirdiler. Fakat yaşlı ve amansız Gobineau dünyayı yeniyetme ve hevesli evlatlarından daha iyi biliyordu. O, çağımızın bütün coşkun gösterişine, soluksuz iş gücüne, teknik gelişimine ve maddeci ilerleyişine baştan sona şahit olmuş ve arkasından, atalarımızdan tevarüs ettiğimiz ahlâki değerlerin düzensizliğinin bizim kuşağımızda sadece daha çetrefilli hâle geldiğini teşhis etmişti. Gobineau'nun gelenekleri unutmuş aristokrasiye, hakikatte köksüz olan demokrasiye ve külliyen verimsiz olan Hıristiyan tefekkürüne dair kehanette bulunarak haber verdiği felaket artık üzerimizdedir. Mevcut talihsizliklerin tazyiki altında; eski görüşlerimizin tamamen gözden geçirilmeye muhtaç olduğunu, birçok şeyi unutmamız ve yeniden başlayarak daha fazlasını öğrenmemizin lüzumunu, medeniye- timizi daha sağlam bir temel üzerine inşa etmeyi denemeye mecbur olduğumuzu ve eski çağlardan tevarüs ettiğimiz değerlerimiz üzerinde yeniden kafa yorup onları yapılandırmamız gerektiğini sıklıkla işi- tiyoruz. Bundan dolayı, görevimizin bu peygamberlere yönelmek olduğunu düşünüyorum zira onlar atalarımızı felaket yolunda olmakla suçlayan, onlara doğru yolu gösterip dertlerine deva olmaya ve kendi zamanlarındaki kötü gidişatı olabildiğince anlamaya çalışan samimi şairler idiler. Insan Irklarının Eşitsizliği isimli bu kitabı tercüme etmemin vereceği kusursuz tatminin en iyi yolunun bu olduğuna inanıyorum. 1853 yılı gibi erken bir tarihte yazılan bu kitap, hiç şüphe yok ki, zinde ve hayret uyandıran bir teşebbüs olup, bize Gobineau'nun itikadı- nun temellerini, medeniyetin ilk koşulu olarak ırk ve aristokrasiye olan inancını, çevresel koşulların etkisine inanmamayı ve din ile ahlâkın tesirine itimat etmemeyi vazediyor. Bu sonuncu şüphecilik Kont Gobi- neau'yu, onun kuşkularının altını çizen ve ahlâkımızı Köle Ahlâkı olarak yaftalayıp, bunun son tahlilde meşru hükümete yaradığını ileri süren Nietzsche ile ilişki içerisine sokar. Nietzsche gibi Gobineau da üstadı bulunmayan fakat yarı üstatları ile köleleri mebzul miktarda mevcut olan bir Avrupa'yı önceden görmüş ve buna atıfta bulunmuştur. Gobineau'nun dine karşı şüpheci tavrını göz ardı edecek bir entelektüel okurun bulunamayacağını içtenlikle umut ediyorum çünkü köle değerlerinin yaygınlık kazanması nedeniyle, dolaylı da olsa inancımızın yeniden bir talihsizliğe doğru ilerleme kaydettiği şu günlerde bahsettiğimiz husus hayatı önem taşıyor. Kiliseye ve Sâmi değerlere karşı bu şüpheciliği Gobineau'yu Disraeli'den ayırmıştır; diğer taraftan, Buckle, Darwin ve onların ilmini reddetmesi, ırk ve aristokrasiye sitayişte bulunması ve kötülük kehaneti gibi konularda onunla fevkalâde yakın ilişki içerisinde idi. Disraeli hâlâ eski prensiplerin yeniden dirilişine dayanan bir kiliseye inanıyordu; oysa Nietzsche gibi Gobineau'nun da bu yönde bir umudu yoktu. Hem Nietzsche hem de Gobineau'nun faziletinin büyüklüğü; onların, Disraeli gibi bir cesedi yeniden canlandırmaya çalışmamalarında saklıydı fakat bir cesedin yok olduğunu ancak diğerinin havayı mutlak şekilde zehirlediğini dürüstçe kabullenmişlerdi. Gobineau'nun eserini ciddi biçimde eleştirecek herhangi birini yanlış yönlendirmemek için onun ara sıra kiliseye uyduğunu burada tekrar etmeyeceğim. Bu münasebetle, eğer Gobineau'nun son kitaplarını incelemek isterlerse bu konuyu başka bir yerde ayrıntılı şekilde anlattım. Hem Spinoza hem de Montaigne aynı şekilde takdire şayan alışkanlıklara sahip idiler ve onlar da bunu düşünmediler. Büyük bir düşünürün ilk işi küçük birine benzetilmemektir; Gobineau'nun en büyük talihsizliği yanlış bir insan topluluğu tarafından "anlaşılması" ve bu yüzden, güvenliğini sağlamak dışında, onu tiksindirici bir el sıkışmadan ya da aklî dengesi bozuk müritleri ile havarilerinin şerrinden koruyan, kadim ve kutsal bir güce ara sıra boyun eğmesidir. Oscar Levy Genova, Temmuz 1915
sayfa 19-20-21Kitabı okudu
·
168 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.