Ah be gönül diye başladı sohbete
Öyle severdi ki hadsiz, hesapsız
Söz geçiremedi kalbine sustu ve dinledi
Sadece dinlemekle kalmıştı
Bu onu çok rahatlatırdı
Gönlü ilişirdi âşka usul usul, sarhoş kafa
Yanıyordu beden soğuk hiddetli
Felâketti böyle bir âşk
Ağzını açıp konuşurken ortalık Konya ovası gibi
Suskunluğu bağırışmalara tabiydi
Kavrulduk, tutuştuk gönlümüzün dağları eridi
Gönlü ilişirdi tatlı gözlere iştahlı, heyecanlı...
Bir of çekmeyle karşı dağlar eridi
Özlemek gibi süzülürdü kuşlar eteklerde
Keçilerin inadından koyuydu sevdalıklar
Beden kendini öyle çaresiz hissederdi ki
Mamafih her bekleyişin bir dermanı var
Sevgilinin dudaklarından balı emerken...
Sarhoşluk nedir bilmezdi ama ayılamazdı
Bu tatlı bir şeydi ki ama neydi ki?
Kurban olurum diye bağırıyor bugün organ
Âşkın belli tabiri yok kalıplara konulup
Düştün mü öldün sevdasına
Bağıracağım şimdi kim duyarsa...
Söz bu olursa kesilmez ardı
Şair yandı da kendini yaktı
Bu böyleydi böyle mi kalacaktı söylenmedi
Bu yılların sonu da kalır ve mutluluktur
Ölüm Azrail'in elindeyse meşkte Leyla'nın gözlerinde
Hele o dudaklar kavuşursa koptu kıyamet...
Bugün ömürden bir Eylül geçti derler
Ormanda koklaşırdı sevgililer
Ben oturup izlemiştim
Kuşlar kelebeklere ser verip sır söylemişti
Şenlikti çocuklara, kadınlara, kocalara
Eylül günlerinde vakit bir sevgili cilvesiydi.
Sessizlik çöker, günler kalkıp gider şehirlerde
İnsanlar toz pembe giyinmişlerdi bugün
Nefret bedenini satmaya çalışırdı
Âhlak benim kızımdı daha annesiyle karşılaşmadım
Edep bana benzerdi ve annesinin huylusu
Böyleydi, durdum düşündüm evet eminim böyleydi...
Hilâl göründü ucunda öpüştük dinlenmedik
Yorulduk yersiz kaygılardan ve çekildik
Dindik, sakinleştik, yoğrulduk, piştik kalbe konulduk
Bugün Eylül vakitlerinden bir gün söylerler
Telâşlıydık evvela sakinleştik bir bedende kavuşunca
Şairi ancak şiirlerde sakinleştirmiyor
Arabamızı çektik sevişmek sahiline
Koklaştık ezberleyerek sokak köşelerinde
Susmak istemiyordu cümleler susmazdı ki
Kalemde derman kalmamış kimin umrunda...
Bu duygu halleri çok güzeldi, muhteşem sarhoşluk
Dudak konsa yanağa oradan âşklar akar kalbin ara sokaklarına...
İstiyorum seni suskunluğumun şerbeti
Annenden, babandan ve çocuklarımın anasından
Tanışmıştım mahallenin sevdalılarıyla
Kıyamet kopar ve yalnızca âşık susar
Beklemeye haşır neşirdi sabrın velisi
Eminim ki böyle aksini söyleyen "yaşadım" demesin
Ben kızınıza tutuldum bırakmıyorsunuz
Kızınızın o kahverengi gözlerinde garip bir şeydim
Ellerim yanaklarında gezmek istemişti
Gözlerim gözlerinden keyif alıyordu
Dudaklarım kahkahalara boğulmuştu
Yanakları kahvaltıya koyup yesem nr olur ki?
Insanlar, naz niyaz yollarında seyr-ü sefer
Kadınlar erkeklerle mefta
Düşüncelerim kan kırmızısı yanar
Peygamberin kavli ile candan divaneyim
Ben kızınızın kaşları, kirpikleri ardınca savruldum
Hoşgeldim, hoş buldum, sefalar getirdim ...
Nikbin acun semada düğün
Tatlı, telâşlı beklemekti ödül
Böyle diyorlardı, dinliyorduk
Bir gönüle baş koyanlar sarılmalıydı baki arzulara
Takip edemediğim neşe dolu rüyalar vardı
Nikbin bir duruşla istiyorum kızımızı...
Şimdi bir bardak çayımı içtim ve...
Çocuklar gibi arabanın camına ikimizi yazdım
Bir harfinde hanım çocuğu emzirirdi
İsmin hevesinde hallice yaşlandık
Benim ismimin birkaç harfinde geleceği plânladık
Ayaklarımızı sürterek keyfe keder geldik bu yolları
Yaşanamamışlıklar vardı gömleğimizin cebinde
Anlımızın teri üzerine damlardı
Hilâl parlıyordu o sıralar
O kahverengi gözlerin irisindeki bâde
Ki onları çok tatmıştım şifalıydı diyorlardı
Daha ben yerle yeksan oldum bu ne ki...
Yaşananları iki narin kulağa sohbet kıldım
O sıralarda günlerin şalteri attı
Evren küstü, kainat duraksayıp düşündü
Güneş mavileşti ay sevdaya büründü
Beynimin damarlarını parsel parsel sattım
İyi hoş ömrünü kurdu oralara...
Şey bir dakika dur hele kulaklarım çınlıyor
Gözlerim kanlanıyor ve kalbim ağzımdan çıkıyor
Otur, dinle beni kalkıp geldim kalbinin en işlek caddesinden
Sende bana tutkunluk vardı da çeyizine sakladın
Birde parmaklarımız gıdıkladı birbirini
Bunlar birden bire oldu ve bitmedi...
Diyorlar ki bu Eylül soğuğunda
Hele ki gecenin biri, ikisi; hele ki üçü gibi
Dudaklar, burunlar, saçlar meleklerde seyrederken huylanmış
Soframızda demli çayımız ve sucuklu yumurtamız
İki kalbi tokuştursak dâhi maneviyat had safhada
Hadi kalk gidelim artık senle benim diyarımıza
Aykut Barış Çelik