Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

250 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Olanaksızlığın içinde olanak oluşturarak bir umuttur yaşamak
6 ay boyunca yerden kalkmayan karlar, dondurucu soğuk, ıpıssız kapalı yollar, inin cinin top oynadığı bir tabiat; kimsenin arayıp sormadığı, düşünmediği, hissetmediği, anlamaya çalışmadığı insanlar… Diline bile yabancı olduğunuz; ne onların sizin dilinize ne de sizin onların dilinden anladığınız, bu “yol geçer kervan geçmez” insanların olduğu köye öğretmen olarak sürülmüş, atanmış ya da bir kazazede olarak gözlerini açmışsınız ansızın orada.. Hem öğretmen; hem de yeniliğe, tecrübeye aç bir öğrencisiniz. Çaresiz, dayanaksız, tek başına bırakılmış biri olarak; tahtasız, sırasız, kitapsız, deftersiz, o okula yollanmışsınız. Yokluğun insanların belini büktüğü, bebeklerin çeşitli hastalıklardan can verdiği, ilaç bulmak için bin dereden su getirildiği, minicik bedenlerin birer birer gömüldüğü o topraklarda mücadele vermektesiniz. Ne için bunca emek? Alın teri, koşuşturmaca, başına gelecek zorluklara bile bile katlanmak ne için? Bir çocuğun yüzündeki gülümseme, düşüncesindeki zenginlik, gönlündeki güzellik olabilmek için. Karamsarlığa, düşkünlüğe, yalnızlığa itilen bu insanlara; başımıza gelenlerin alınyazımız olmadığını, bizlere bunu müstahak gördükleri için böyle yaşadığımızı, var olan düzeni değiştirmenin kendi ellerimizde olduğunu hatırlatarak; umuda, öğrenmeye, sorgulamaya, bilime aç bireyler yetiştirerek; bambaşka bir dünya inşa etmenin de mümkün olduğunu göstermek için. Biliyorum yapamazsın diyecekler. Gülecek, alay edecek, hafife alacaklar. Bu düzen böyle gelmiş böyle gider; başka dünya inşa etmek sana mı kaldı diye laflar çalınacak kulağına. Sinirlenecek, seslerini dahi duymak istemeyecek, bir köşeye geçip sessiz sessiz ağlayacaksın. Çünkü birikmişsin, tepene kadar dolmuşsun. Kapılarını çaldığın, sana yardımcı olacaklarını düşündüğün kurumlardan dahi medet gelmemiş. Yozlaşma, çürüme, kokuşma oralarda da kök salmış. İşinin erbabı olmayanlar, halk düşmanları, adaletin bağrına kılıcını saplayanlar yaban dikenleri gibi sarmış her yeri. Elini dokunsan sana zarar verecek, incitecek, başına bir bela olacak. Çünkü namuslusun, amacın millete hizmet etmek, toplumunu bir adım ileriye götürmektir. Çünkü insanların ihtiyaçlarını, beklentilerini gözetmişsindir; onların duygu dünyalarına inip, karşındakini hissedip davranış şekli geliştirebilmendir gayen. Onlar gibi duygusal körlük yaşayan, köylülerin durumuna sessiz kalan, acılarına sağır kesilen, çarpık düzenin aynı şekilde gitmesine razı olup cebime para giriyor nasıl olsa diye düşünenlerden olmadığın içindir yalnız bırakılışın. Fakat yıldırım olup tepemize çaksa, kümülüs bulutu olup ortalığı sel içinde bırakıp boğsa, yanar dağı olup alevler içinde bıraksa ne yazar? Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol ilkesini şiar edinmiş, yaşadığı topraklara borçlu olduğunu düşünen, varlığının fayda doğurmasını hayat felsefesi bellemiş birisin. Bu yolda yere düşsen, kalkamasan, mağlup olsan bile kazanırsın. O halde yaşadığımız yeri cennet yapmak için mücadeleye, dik durmaya, pes etmemeye devam diyelim ne dersiniz? Selam sevgili kitap dostlarım. Bugün beni derinden etkileyen, üzen, ağlatan bir kitapla geldim. Ferid Edgü’den okuduğum ilk kitaptı, anlaşılan son kitap da olmayacak. Alışılmışın dışında bir üslupla yazılmış, dilini şiire oldukça yaklaştırmış, imgelerle dolu, az sözle çok şey anlatabilme özelliğine sahip bir roman bu. Hatta bu yüzden Melih Cevdet Anday; “ paragrafları aşan cümleleri bir kenara bırakan az, daha az kelimelerle üreten bir kelime avcısı” olarak nitelemiştir. Romanda karakterde, kişi de, anlatıcı da kendisidir. Bu yüzden dıştan gözleyen bir kamera olarak değil; olayların bizzat içinde yaşayan, hisseden, deneyimleyen biri açısından aktarılmıştır. Yazarın bizzat esere konu olan Hakkari’nin Pirige köyünde 2 yıl boyunca karşılaştığı olayların ruhunda derin izler bırakması, gerçekliğin hamuruyla kitabını yoğurmasını sağlamış ve etkileyiciliğini oldukça artırmıştır. Hakkari için şu sözleri ifade etmesi de, dünyasında nasıl yer edindiğini açıkça ortaya koymaktadır; “ İnsan birçok kez doğabilir. Ben de, ikinci kez Hakkâri’de doğdum. Hakkâri dönüşü aynı insan değildim” demiştir. Eserlerini Hakkâri öncesi ve sonrası diye ayırması da bundandır. Dönemin koşullarıyla; yoklukla, yoksunlukla, terk edilmişlikle, başıboş bırakılmışlıkla karşılaşması; kendisiyle, hayatın gerçekleriyle hesaplaşmasını sağlamıştır çünkü. Telefonun, yolun, elektriğin olmadığı; bir yabancı olarak kaldığı, bilmediği o dünyaya girerek baştan başa bir dönüşüm- tanışıklık- aydınlanma yaşamasını sağlamıştır. İnsanların birbirini anlaması için ortak bir dilin gerekmediğini; ortak yaşamın, birlikteliğin, yürek parçalayan durumlara karşı olan duyarlılığın, anlayışın; kısacası insan olmanın yeterli olduğunu görmüştür. 1977 yılında Hakkâri’de Bir Mevsim adıyla sinemaya aktarılmış, 2016 yılında ise oyunlaştırılarak beyaz perdede yerini almış; başarısını göstermiş, birçok ödüle layık görülmüştür. Filmini henüz izlemedim ama en kısa zamanda izleyeceğim. Başrol oyuncusu olarak “Genco Erkal “ oynadığına göre kaliteli bir yapımdır diye düşünüyorum. Kitabı okumanızı, okutmanızı tavsiye ederim. Özellikle eğitime gönül veren arkadaşların okuması gereken nadide kitaplardan. Sevgiyle, kitapla, hoş sohbetle kalın
Hakkari'de Bir Mevsim
Hakkari'de Bir MevsimFerit Edgü · Sel Yayınları · 201710,1bin okunma
·
271 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.