"Yağmur dindi Ömür Hanım,
Gökyüzü masmavi gülümsedi yine.
Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle,
Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından.
Ne aldanış!
Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla.
Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.
Delilik mi dedin? Kim bilir...
Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu.
Gökyüzü de olmak isteyebilirdim
değil mi? Kim ne diyebilir ki?
Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım - benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...
Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek.
Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm...."