Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bildiri
Acısı dile gelmiyorsa halkımın sevinci anlatılmıyorsa neyleyim o mısrağları, vazoda gül gibi olsalar da. Biraz sert biraz kaba ama yine de içten mısrağlar olmalı şiirde. Ve önce kendimden başlayarak işe “bunlar şiir mi?” diyorum artık içinde insan bulunmayan şiirlerin yakıyorum hepsini ve düşüyorum yola kurtarmak için burjuva şairlerin elinde oyuncak olan Türk şiirini! Çünkü onlar kendi kişisel dünyalarını içi boş yüreklerini söylediler boyuna şiir diye… ve girdiler dergilerin baş sayfalarına, okul kitaplarına ve antolojilere. Bana yanlış öğrettiler her şeyi beynimi yıkadılar, inkâr ettirdiler kendimi ve geldiğim yeri. Unutturdular kavgayı, hayatla. Oysa güzelim hayat akar giderdi yanıbaşımda bir ırmak gibi, kimi kez bulanık, kimi kez pırıl pırıl. Bir ana sevgiyle okşardı çocuğunun başını, bir kız gülerdi, favorili bir oğlana, bir yaprak düşerdi, bir kuş kanat çırpardı usulca… (...) Bütün bunları ve daha bir çok şeyleri… örneğin türkü dinlemeyi Âşık Veysel’den köylülük saydılar. Şimdi ben diyorum ki onlara yoksul bir kasabada doğan yalınayak büyüyen şair nerden bulacak yumuşak kelimeleri? O, dağ yeli gibidir sarsar. Hani, poyraza karşı bir pınar nasılsa öyledir onun şiiri. Bir ağıttır bir türküdür bir nasırlı eldir, tarlada; bir kınalı parmaktır cehizi sandıkta kalan… Artık onun şiiri ezberlenecek bir şiirdir.
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.