Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Allah Teâlä ona: (Ey Müsal) Bugün seni öyle bir makama erdirdim ki, senden sonra hiçbir beşerin ona erişmesi söz konusu değildir. Seni kendime yakınlaştırdım ve öyle ki, kelämımı dahi işittin. Artık benim resûlüm olarak git. Benim gözetimimde olacaksın (veya) gözüm ve kulağım seninledir (sendedir). Her zaman inayet ve yardımım seninle olacak. Sana saltanatımdan bir zırh giydirdim ki, benim emrimi yerine getirirken ondan güç alacaksın. Sen erlerimden yüce bir ersin, seni yaratıklarım içerisinde zayıf bir yaratığa elçi olarak gönderiyorum. O, benim nimetimi inkar ediyor, tuzağından kendini güçlü hissediyor. Dünya hayatı onun gözünü boyadı, aldattı. Öyle ki hakkımı, Rab oluşumu inkar edip benden başkasına kul oldu (ibadet etti). Azametime yemin olsun ki, eğer kendimle mahlûkâtın arasına koyduğum özür ve hüccet olmasaydı, onu kızdığı zaman göklerin, yerin, ağaçların, denizlerin gazaba geldiği Cebbär (sıfatım ne icabettiriyorsa öylece) yakalardım. Eğer göğe emir buyursam, üzerine taş yağdırdı. Yere emreylesem, üzerine taş yağdırırdı. Dağlara emretsem, ezer geçerdi, denizlere buyursam boğar atardı. Ne var ki o, benim gözümden düşmüş, yanımda hiçbir değeri olmayan bir varlıktır. Onu hilmim kuşatmıştır. Ben katımdakilerle müstağniyim ve gerçek şu ki, Ben âlemlerden müstağniyim ve Benden başka da böyle olan yoktur. Ona seninle gönderdiğim ilahi hakikatları tebliğ et. Kulum olmaya ve birliğimi ikrara çağır. (Daha evvel insanların başına getirdiğim) Azametli günlerimi ona hatırlat, azabımdan ve kahrımdan onu sakındır ve ona gazabım karşısında hiçbir şeyin mukavemet edemeyeceğini haber ver. Onunla (kendi aranızda) yumuşak konuş. Belki öğüt alır da korkar. Ona benim af ve bağışlamaya, azap ve cezaya çarptırmadan daha çabuk davrandığımı söyle. Dünya zinetlerinden ona verdiklerim sakın seni korkutmasın. Zira onun ipi Benim elimdedir, Benim iznim olmadan ne gözünü açıp kapatabilir, ne konuşabilir ve ne de nefes alıp verebilir. Ona, 'Rabbimin davetini kabul et, zira O, affı geniş olandır. Sana da dörtyüz sene mühlet verdiği halde sen bu süre zarfında hep O'na harp açtın. Ona benzemeye çalıştın, kullarını O'nun yolundan alıkoydun. O ise sana gökten yağmur indirdi, yeryüzünü münbit kıldı. Hastalanmadın, yaşlanmadın. Fakr-u zarurete düçar olmadın. Hiçbir zaman alt edilmedin. Eğer O, bütün bunları çabucak başına getirmeyi veya verdiklerini elinden almayı dileseydi bunu hemen yapardı. Ne var ki O, büyük bir hoşgörü ve sabır sahibidir' de. (Ey Müsa!) Sen ve kardeşin onunla cihad edin. Siz onunla cihad etmek için seçildiniz. Eğer karşısında duramayacağı bir ordu getirmek isteseydim, mutlaka yapardım. Fakat o nefsi ve çevresindekilerle mağrur olmuş güçsüz, bilsin ki (tarafımdan gönderilmiş) az bir topluluk, iznimle büyük bir kalabalığı pekala yenebilir. Onun süsü ve elindeki nimetler sizi büyülemesin, gözünüzü de onlara dikmeyin. Çünkü o dünyanın ve lüks içinde yüzenlerin (geçici) süsüdür. Eğer isteseydim Firavun baktığı zaman verdiklerimin bir benzerini elde etmeye gücünün asla yetmeyeceğini anlayacağı dünya süsleriyle sizi bezerdim. Fakat Ben sizi bundan uzaklaştırıyorum ve dostlarım için Ben hep böyle yaparım. Bu benim tå ezelden, onlar için tercih ettiğim bir husustur. Ben dostlarımı dünya nimetlerinden ve rahatından el etek çektiririm. Nasıl ki, develerini seven bir çoban onları tehlikeli otlaktan uzaklaştırırsa, nasıl ki develerine müşfik bir çoban onları at yatağından (veya çakalların ininden) uzaklaştırırsa, öylece dünya hayatı ve süsünden uzaklaştırırım. Bu onların benim katımda değersiz olduklarından dolayı değildir. Bu ancak onların Benim kerametimden nasiplerini tamamlamaları dünya ve nefislerinin ellerinden hiçbir şeyi almaya imkan bulamaması içindir. Haberin olsun ki, bir kul Bana karşı dünyada zâhid olmaktan daha iyi bir süsle bezenmemiştir. Çünkü bu Allahtan gereği gibi korkanların zînetidir. Üzerlerinde huşu ve vakar ile tanındıkları zühd elbiseleri vardır. Çehrelerinde ise secde izi vardır. İşte gerçek dostlarım bunlardır. Onlarla karşılaştığın zaman kanatlarını onlara ger, kalbini ve dilini hoş tut. Haberin olsun ki, kim benim dostlarımdan birini hakir görür, ona korku verirse mutlaka bana harp ilan etmiş ve Beni de bu harbe davet etmiş demektir. Ben ise dostlarının yardımına herşeyden çabuk yetişenim. Bana harp ilan eden, karşımda mukavemet edebileceğini mi zannediyor? Yahut da bana karşı savaşa yeltenen beni aciz bırakacağını mı hesaplıyor? Yoksa, bana karşı savaş meydanına çıkan beni alt edeceğini, benden kaçıp kurtulacağını mı tasarlıyor? Nasıl olur da Ben dünya ve ahirette onların öcünü alan iken muhtaç oldukları yardımı başkasına havale edebilirim?
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.