Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İsmail Kılıçarslan
Nihayet, İkinci Dünya Savaşı’ndan bile uzun sürdüğünü düşündüğü ders bitti. Sahne bizimkinindi. Amfinin kapısının birkaç metre uzağında yakaladı kızı. “Pardon” dedi. Bu “pardon”u size biraz anlatmam lazım. Belki de bizimki hayatında ilk defa “pardon” diyordu çünkü. Bu hitabı diline yerleştirebilmek ve doğru tonda “pardon” diyebilmek için de epey idman yapmıştı. Zira “pardon”u doğru tonlayamazsa kız yürüyüp gidecekmiş, “daha pardon demeyi bile bilmeyen” bizimkiyle rabıtayı daha kurmadan bitirecekmiş gibi hissetmişti. Kız döndü. “Ne var, niye durdurdun beni?” isimli üç numaralı standart bakışını takındı. Bizimki “İsminiz Nur, değil mi?” diyerek girdi söze, “Sizinle bir şey konuşmak istiyorum da… Bahçeye, sakin bir yere gidebilir miyiz?” dedi. Bu noktada bizimkinin kalbi durmamışsa bile, durmasına bir saniye kalmıştı. Kız “Ne münasebet?” derse oracığa yığılıp kalacaktı. “Olur” dedi kız. Hiç konuşmadan merdivenleri inip bahçenin uzak bir köşesinde durdular. Bizimki, nefesini ve sesinin dengesini ayarlamaya çalışarak “Güzelliğin baharı kıskandırıyor” dedi tane tane. Kız, bir an anlamamış gibi bakıp ardından iki kelimelik bir soru sordu: “Bahar kim?” Bizimki, Üsküdar’da her zaman gittiğimiz çay ocağında bana bu hikâyeyi böylece anlatıp “Anama telefon açtım” dedi, “Okulu bitirince evleneceğim kızı sen bul dedim. İyi demiş miyim?”
·
120 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.