Gönderi

KARNINDAN KONUŞAN KÖTÜLÜK
Şu anda içinde yaşamakta olduğumuz güncel dünya da dahil olmak üzere geçerli olan temel kural antropolojinin en karanlık bölgelerinden çıkıp gelen bağış ve karşı bağıştır. Eğer doğal dünya bize bağışlanmış olan bir şeyse, bu durumda ona bir karşılık verilmesi gerekmektedir. Karşılık verilemiyorsa bu durumda doğal dünyanın yok edilmesi gerekir. İnsanlık da doğal dünyaya karşı bu şekilde davranmakta ve modernleşmenin başlangıcından bu yana onu garip bir şekilde yok etmeye, soyut bir varlığa dönüştürmeye ve kendisinden tamamıyla kurtulmamızı sağlayacak egemen bir yapı oluşturmaya çalışmaktadır. Sanırım doğal dünyanın yerine kendi ellerimizle oluşturduğumuz dünya boyutlarına ulaşan bir güç koyarak, aynı boyutlara ulaşan teknolojik bir dolap çevirerek, yani denetim altına alınabilen bir evren oluşturarak başlangıçtan bu yana bize bir karşılık beklenmeden verilen ve kıymetini bilmeyerek yitirdiğimiz her şeyin zihnimizde yol açtığı kaygıdan kurtulmaya çalışıyoruz. Doğal dünyayı yeryüzünden silip atmanın zekice bir şey olduğunu sanmıştık. Oysa böyle bir şey yapmak kesinlikle sorunla ilgili simgesel koşulların düzeltilmesini sağlamamaktadır, zira dünya simgesel değil teknolojik bir işlemle dönüştürülmektedir, öte yandan bu bir yanıt olarak kabul edilemez. Çünkü biz yalnızca bir karşılık veremediğimiz doğal dünyayı yok etmekle yetiniyoruz. Oysa böylesine devasa boyutlara ulaşan teknolojik bir çözüm sonunda insanı dışlayarak (bu normal bir sonuçtur, çünkü insan da doğal bir varlıktır) dünyayı kesinlikle elimizden kaçırmış olmak gibi kendisinden kurtulmanın mümkün olmadığı yeni bir kaygı türünün oluşmasına neden olmuştur.
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.