"Trans bir kız (atanmış cinsiyeti erkek, beyanı ise kadındı), lisedeki kadın soyunma odasını kullanabilme hakkı için okul bölgesini dava etmişti. Jane bize hikayenin genel hatlarından bahsetti, ardından şöyle ekledi: ‘Muhtemelen meme görmek isteyen bir sapık erkeğin tekidir.’
Arkadaşlarımdan birinin karşı çıkmasını, en azından trans kızı savunmasını bekledim ama kimse kesini çıkarmadı.” şeklindeydi yazarın notu.
Yazarın bu kitabı yazmasına vesile olan bu durum karşısında yazar her ne kadar olay anında sesini çıkarmamışsa da bu kitabı yazarak hem o kıza karşı hem de kendi üzerine düşen vazifeyi yerine getirdiğini düşünmekteyim.
Kitap; asıl karakterimiz olan Riley’ in kız mı erkek mi olduğunu açıkça belirtmeden akışkan cinsiyetli olması nedeniyle yaşadığı tüm o zorlukları ve bunlarla baş etme mücadelesinden bahsetmektedir. Akışkan cinsiyetin ne olduğunu, akışkan cinsiyetli kişilerin bir nebze de olsa neler hissettiklerini ve yine benzer durumlarla karşı karşıya kalan insanların nelere maruz kaldıklarını oldukça güzel ifade etmiştir.
Ben akışkan cinsiyetle ilk kez bu kitap sayesinde tanıştım. Ve kitabı okurken insan kendini o Riley yerine koymadan edemiyor. Yazar Kitabı o kadar güzel kaleme almış ki her bir sayfasında kendimi kötü hissetmeden edemedim. Bu kendimi Riley yerine koymaktan mı yoksa Riley‘ in çevresinde olan kişilerden biri de ben miyim acaba diye düşünmekten mi oldu açıkçası bilmiyorum. Ama şundan eminim ki kitap bittiğinde Riley’ i ve Riley gibi insanları ‘kız’ veya ‘ erkek’ diye tanımak yerine sadece insan olarak tanımaya başlıyoruz.