Yazarları düşünüyoruz, yaşadıkları yalnızlıkları anlatırken bunların derinliklerini belki de korkunçluklarını okuyucu için pekiştirmek kaygısıyla eşyaların durağanlıklarından dem vuruyorlar ya hani; Orçun Türkay da bu 'Dans Ediyor Bir Hane' romanında ( kitap roman diye servis edilmemiş fakat okuyucu bunu, belki de aklı karıştığı için roman diye algılamış) işte bu romanında yazar, sürekli eşyalardan, mobilyalardan, evlerden işte nesnelerden tasvirler yaptığı için okuyucu için de kaçınılmaz olan ölümcül bir durağanlığa mâruz kalmasıdır. Yazarın muhakkak farklı bir gayesi vardı fakat okuyucu, istenmeyerek de olsa itildiği bu karanlık yalnızlıktan yakayı kurtaramadığı için olası her türlü edebi veya felsefi gayenin uzağına düşüyor ki okuyucunun da zihni zaten karman çorman. Neyse ney, keşke yazar, bu eserdeki amacı - gayeyi bir yerlerde zikretmiş olsaydı da okuyucularını da bazı zahmetlerden kurtarmış olsaydı. Acaba yazar nesnelerin ilerleyen zaman içindeki durumunu mu tasvir etmeye çalıştı veya absürd bir eser mi yazmaya çalıştı bir şey söyleyemiyorum ama ne için çalışmış olursa olsun, eleştirilerime rağmen bunlarin yine de başarıyla yazılmış edebi metinler olduğunu söylemek istiyorum...
İyi okumalar...