"Biliyorum öyle olduğunu, Edebiyat-ı Cedide'çilere borcumuz büyüktür. Doğru yolu onlar gösterdi, doğru yola ilk onlar girdi. Biliyorum, ama sevemiyorum o adamları. Sadece hoşlanmamak, zevkime uygun bulamamak değil, kendimi ne kadar zorlasam boş, o adamlara saygı duyamıyorum. Fikret’ in, Cenap’ın şiirlerini okumak istesem beni bir gülmek tutuyor. O adamların özleri, nitelikleri beni kendilerinden uzaklaştırıyor. Avrupalı olmak istedikleri doğru, ama Avrupa’yı derinden derine öğrenmek istemiyorlar. Tevfık Fikret, Fransız şairlerini bilmiyor, öğrenmeye de çalışmıyor. Fraııço- is Coppie’yı okumuş, Sully Prudhomme’u okumuş, zamanının birkaç şairini daha okumuş, o kadar. Villon’u, Racine’i, Hugo’yu. Baudelaire'i bilmiyor. Beyoğlu’nda duyduğu ya da Paris’in bir gündelik gazetesinde gördüğü adlar ona pekâlâ yetiyor. Bize Avrupa’yı tanıtmak isteyen, Avrupalı bir şair olmaya kalkan adam öyle bir adam olmamalıydı. Fikret’te, Fikret gibi gerçekten yenilik getiren bir adamda derin bir tarih duygusu bulunmalıydı; Fikret Fransız şiirini iyice öğrenmeliydi. Fikret kendi dilinin şiirini de iyice bilmeliydi, dilinin tadını duymalıydı. Onda bu erdemlerin biri yoktur. Bunun içindir ki Avrupalı bir şair olmuştur, ama Avrupa’nın ancak küçük şairlerine, ortanın altında sayılacak şairlerine benzeye- bilmiştir. "