🌊 Jack London/Martin Eden 🌊
Modern klasiklerin içinde yeni yeni varlığını göstermeye parlamaya başlayan bir eserle geldim. Karakterini çok sevdiğim uzunca zaman geçirdiğim bir kitap oldu. O benim Martin'im ve hep öyle kalacak. Martin eğitimsiz, kendi hâlinde bir deniz işçisi. Tesadüfen girdiği bir burjuva kesiminde aşık olduğu kızla birlikte hâlinden, yaşamından, davranışlarından, eğitimsizliğinden rahatsız olmaya başlıyor. Bu rahatsızlık onu pek tabii büyük bir gelişime ve değişime sürüklüyor. Karakterin bundan sonra devleştiğini ve bir insanın istedikten sonra her şeyi yapabileceğini görüyoruz. Gecesini gündüzüne katan Martin'in verdiği o çabaya aşık oluyorsunuz. Kitaplarla keşfettiği dünyayla olan ilişkisi onu öyle güzel yerlere getiriyor ki.En başta konuşması bile doğru düzgün olmayan, kabaca yaşayan, inceliklerden anlamayan ama her daim içindeki iyilikten beslenen o adama yolun sonuna kadar eşlik etmek paha biçilmez. Ve sonunda kendi çabasıyla geldiği hâli gurur verici. Ve her şeye rağmen yolun başındaki karakteriyle dipdiri, canlı şekilde kendini koruması.Bu arada bir aşk hikâyesi değil aşkın gölgesinde (sayesinde) kendini bulmaya çalışan bir birey olma mücadelesi. Toplumda yer edinme, kızı hak etme, onlardan bir olma gibi amaçlarla başlayan hikâye daha hoş bir çabaya bürünüyor. Yolun yarısında yetişmeye çalıştığı o kesimin hiçbir şeye değmeyecek kadar değersiz olduğunu fark ediyor. O sıra hayatında bir dönüm noktası yaşıyor. Çevresinde yaşanan o umulmaz değişimle birlikte "BEN AYNI ADAMAMIM, BEN AÇKEN NERDEYDİNİZ?" düşüncesi onu yiyip bitiriyor. Tam her şeye kavuştuğu anda "aşk ve güzellik" olmadan bu dünyanın çekilmez olduğunu görüyor. Ve son sayfayı çevirdiğinizde içinizde kalan büyük bir boşluk oluyor.