Dinlerdeki etiğin temelinde, ilk insan topluluklarının üyelerinin şiddete olan eğilimlerini denetim altına alma ve onları şiddetin tam karşıtı olan uyum ve affedicilik ile tanıştırma gibi pragmatik gereksinimlerin olduğu açıktır. Dini ahlak, işte bu türdeki uyarı kurallarıyla oluştu ve sonra da gökyüzüne gönderilip madden var olmayan, o yüce biçimleriyle yeniden dünyaya yansıtıldı. Anlayışlı ve sabırlı bir insan olma konusundaki öğütler, toplumların bölünmesini ve kendi kendilerini yok etmelerini önleyebilecek nitelikler olarak görüldükleri için verildiler. Bu tür kurallar hayatta kalmamız için o kadar önemliydiler ki binlerce yıl boyunca bu kuralları biz insanların koyduğunu kabul etmeye cesaret edemedik, bunu yaparsak kuralların eleştirel bir bakış açısıyla incelenip saygısızca çiğnenmesini engelleyemeyiz diye korktuk. Ahlakı gökyüzünden indirilmiş gibi görmeyi, onun yalanlarımız ve zaaflarımızla parçalanmasını önlemek için yeğledik.