Çin'de şimdi bu kuralın ihmalinin sonuçlarını görüyoruz. Şöyle ki içeriden isyanlarla, dışarıdan düşmanlarla yani Avrupalılarca tehdit edilen dünya üzerindeki bu en büyük imparatorluk silahsız, savunmasız bir devlettir ve sadece barış sanatlarını geliştirip savaş sanatlannı ihmal etmenin cezasını çekecektir. Yaratıcı doğanınkilerle insanın faaliyetleri arasında tesadüfi ya da arızi olmayan, ama her ikisindeki iradenin özdeşliğine dayanan karakteristik bir benzeşim vardır. Bitkilerle beslenen hayvanlar organik dünyada yerlerini aldıktan sonra her bir tür içinde, zorunlu olarak en son aşamada, bunlarla beslenen yırtıcı hayvanlar ortaya çıktı.Şimdi aynı şeklide toplumlarının ayakta durması için gerekli olan şeyi topraktan dürüstçe ve alınlarının teriyle kazanan insanlardan sonra, toprağı işlemek ve onun verdikleriyle geçinmek yerine hayatlannı tehlikeye atıp sağlık ve özgürlükleriyle kumar oynayarak, namusla kazanılmış servetlere sahip olanların üzerine çullanmayı ve emeklerinin meyvelerinin üzerine konmayı tercih edenler her zaman çıkacaktır.İnsan soyunun bu yırtıcı hayvanları,değişen talih ve muzafferiyetle,en eski dönemlerden yakın zamanlara kadar, her yerde gördüğümüz fetihçi uluslardır. Genellikle bize dünya tarihinin malzemesini sunan bunların başarıları ve başarısızlıklandır. Bu yüzden Voltaire: Dans toutes les guerres il ne s'agit que de voler, (Bütün savaşlarda tek bir mesele vardır, o da hırsızlıktır) derken gayet haklıdır. Bütün bu işlerden utanıp sıkıldıkları, her yönetimin kendini savunma dışında, silahlara başvurmadaki gönülsüzlüğünü gürültü patırtıyla öne sürmesinden anlaşılır.