Nietzsche’de hiyerarşi sözcüğünün iki anlamı vardır. Hiyerarşi ilkin, etkin ve tepkin kuvvetlerin ayrımını, etkin kuvvetlerin tepkin kuvvetlere göre üstün olmalarını ifade eder. Nietzsche böylelikle, “hiyerarşideki değişmez ve doğuştan gelen sıra”dan ve hiyerarşi sorununun bizzat özgür kafaların sorunu olduğundan bahsedebilmektedir. Ancak hiyerarşi, aynı zamanda tepkin güçlerin zaferinin, bu aynı tepkin kuvvetlerin salgınının ve bunun ardından gelen karmaşık örgütlenmenin de adıdır. Nerede zayıflar yendiyse, nerede güçlüler mikrop kaptıysa, nerede hâlâ köle olan köle artık efendi olmayan efendiye galip geldiyse, yasanın ve erdemin hükümdarlığıdır orası. Bu ikinci anlamda ahlâk ve din yine hiyerarşinin kuramlarıdır. Bu iki anlam karşılaştırıldığında görülür ki ikinci birincinin zıttı gibidir. Biz Kilise’yi, ahlâkı ve devleti her hiyerarşinin efendileri ve zilyetleri yapıyoruz. Biz ki esasen tepkiniz, biz ki tepkin olanın zaferlerini etkin olanın bir başkalaşımı ve köleleri yeni efendiler gibi alıyoruz, biz ki hiyerarşiyi tersten tanıyoruz; sahip olduğumuz hiyerarşiye müstahakız. (Sf.87)