Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Başlangıçta Kadın Vardı
Başlangıçta Kadın VardıLuce Irigaray
7.2/10 · 38 okunma
·
449 görüntüleme
Özcan okurunun profil resmi
Keyifli okumalar :)
saime okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
saime okurunun profil resmi
İlişkideki Bir Varlık Olarak İnsani Özne... Filozof, bundan böyle özneye, ilişkideki bir varlık olarak özen göstermelidir. Felsefe, ilişkisel kimliğimizin gelişimini insan oluşumuzun belirleyici bir aşaması olarak ele almak zorundadır. Bu, insanlığın özellikle cinsel aidiyetleri bakımından, diğer alemlere kıyasla başka türden ilişkili varlıklardan oluştuğunu bilmemiz gerektiğini işaret eder. İnsanlık; hayvan, bitki veya mineral gibi diğer alemlere karşı kendi farklılığını nöronların sayısına dayanan nicel bir ayrım aracılığıyla ortaya koyan bir grup birey olarak tanımlanamaz. Daha doğrusu insanlık; yemek, barınak, cinsellik, üreme, liderlik veya hizmet ve her türlü zihinsel iştah gibi zorunlulukları ya da ihtiyaçlarıyla birbirinden farklılaştırılamayan insanların statülerinin nasıl aşılacağıyla yüzleşmelidir. İnsanlığımıza ulaşmanın yolu mukayeseli bir yol değildir. Dahası, diğer türler üzerindeki üstünlüğümüz, kendi başıboşluğumuz üzerinde çok fazla durmamıza yol açıyor da olabilir. Belki insanlığı diğer alemlerden kısmen ayıran yanılabilmesi veya hiçbir yere gitmeyen bir yol tutturabilmesi, hatta kendi ölümüne önayak olabilmesi kabiliyetidir. Bu insanoğlunun basitçe zorunluluklara itaat etmeyip, özgürlük payının keyfini çıkarmasından kaynaklanır. Bu payı, insanlar ve maddi-manevi üretimlerinin büyümesi için bir kapasite olarak kullanmak, bu tarzda bir insanlığa erişmek için yeterli değildir. Bu durumda, sadece başıboş, tehlikeli, çılgın canlı varlıklara dönüşme veya kendi icatlarımıza, özellikle teknik olanlarına, tabi olma riskini alırız. Dolayısıyla kültürümüzün insanlığın hizmetinde mi kalacağıyla ya da bunun yerine bizi gittikçe küçülen, daha ufak, daha ölü parçalara ayırarak, insanlığın yok edilmesine mi katkı sağlayacağıyla ilgilenmeliyiz. Böyle bir kültür, demek ki, bazen gözlerimizi etkiler bazen kulaklarımızı, bazen kelimeler ve bazen de imajlar üzerinden konuşur ama asla bizi bütün algılarımızla bir araya getirmez ve asla bir başkasına veya kendi bütünlüğümüze gerçekten yaklaşmamıza izin vermez. Bu süreç etkileyici bir formla, tezahürle ya da söylemle sonuçlansa bile, bir tür yansızlıkla, nihilizmle son bulur... (Sf.29-30)
saime okurunun profil resmi
Fakat phusis (Felsefenin temel kavramlarından biri olan bu kelime bugün yalnızca doğa kelimesiyle karşılansa da, Eski Yunanda varolan fiziki şeylerin bütününü kapsar.), yaşayan köklerinden logos tarafından ayrılmıştır artık. Şeylere hatta tanrıya verilen isimlerin çokluğu, onların ―doğa, kadın, Tanrıçanın― erkek üzerindeki çeşitli etkilerine işaret eder. Gözler, kulaklar ve duyumsayan diğer algılar temaşası hakikati artık ilham etmeyen gerçekliğe tam anlamıyla hakim olmak için kapanır. O zaman algılamak ve düşünmek aynı şeye tekabül eder. İnsanın düşündüğü, çevresindekinden ayrılmaz. İkisi birlikte kalır. Bulunduğu ortama ve manzaraya dikkat eden erkek, oluşunun köklerini onlardan ―doğa, kadın, Tanrıça― alır. Ona, doğaya ve tanrıçaya hala sadık bir şekilde yaşar. Hareketini benimser ve böylece onu ve Afrodit'i bilir.. Ayrıca öğretim, hakikatin örtüsünü kaldıran(lar)ın ―doğa, kadın, Tanrıça― dışında bir yerde gerçekleşemez. On(lar)da konumlanmış olan usta ve öğrencisi ya da öğrencileri onun/onların, kendilerinde neler uyandırdıklarını söylemeye yeltenir. Öğrenci ve usta kendilerine mevcut olan şey karşısında mevcut olmaya çabalarlar. Bu birlikte varoluş erkekte/erkeklerde kelimelerle düzenlenir. Erkekler kendi içlerinde öyle bir ortam oluştururlar ki oluşturdukları bu yerde eril bir dille, onlarda ―doğa, kadın, Tanrıça― ikamet ederler. Bu dil etraflarını saran mevcudu adlandırmaya yardım ettiği gibi onun dışsal ve içsel bir hafızayı korumasına da yarar. Söylenmiş olan, çoktan algılanmış ve erkeğin hatırladığı bir manzara da kendine yer bulacaktır. Böylece yakınla uzak birlikte dokunur. Bu hem zaman hem de mekan için böyledir. Erkek, hafızası sayesinde geçmişi mevcut kılar ve yaklaştırır, sonra başka yerde algılanmış olanla burada ve şimdi algıladığını karıştırır. Bilhassa kendi üzerine düşünmesinin [reflection] onu çevreleyen manzara veya ortama üstün geldiği durumda geçerli olduğu gibi, erkeğin halihazırda varolanı unutmasıyla ikinci bir tanesinin daha ortaya çıkma riski olan bir dünya örgütlenir. Böylece Batının öznesi kendisini çevreleyen şeylerden ―ki bu şeylerin deyişlerine güvenmez― yavaş yavaş uzaklaşmaya başlar. İçine kapanık bu özne dış dünyanın algısı yerine gerçeklikten kademe kademe kopmuş olan bir temsiller dünyasını koymuştur. ―(Sf.38-39)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.