Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

399 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Umumi bir inceleme:
Cemil Meriç, Dimetoka'dan Antakya'ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak 1916 yılında Hatay'da dünyaya gelir. Ailesine baktığımızda kendisinin deyimiyle babası çatık kaşlı, hareketlerine akıl erdiremediği, içine kapanık az konuşan bir adam; annesi, hasta, silik, mızmız bir kadıncağız. Ablaları ve amcasından ise hayal gibi belirip kaybolan şahsiyetler diye bahsediyor. Kendini yalnız bir adam diye niteliyor bu yüzden Cemil Meriç. Dolayısıyla kitapların dünyasına kaçıyor, böylelikle kitaplarla arasında kuvvetli bir bağ neşvünema buluyor. Yazarlar yakın bir arkadaşı, kitap kahramanları ise sırdaşıymış gibi duruyor. Cemil Meriç eserlerini okurken başlarda afallıyorsunuz, bilmediğiniz, tanımadığınız bir çok kavram ve isim çıkıyor karşınıza. Benim gibi felsefenin f'sine bile bîgâne olanlar için, ideolojilerin yalnızca adından haberler olanlar için meşakkatli bir okuma oluyor. Bu yüzden saatlerce Google'ın sayfalarında sörf yapmaya sürüklüyor insanı. Elbette tüm bunlara itiraz etmiyorsunuz çünkü onunla müvacehe edince karşınızda fikir çilesi çekmiş, düşüncelerinden dolayı ıstıraplı bir hayat yaşamış, canı pahasına da olsa hakikati dillendirmekten çekinmeyen bir adam portresi çıkıyor. Nitekim kitapları okunurken dilinin anlamaya yanaşılmaması, pervasızca yarım bırakılması yazara, emeklerine, çektiği çilesine büyük bir ihanettir kanaatimce. Cemil Meriç'in eserlerinde sağ/sol taraftarlığı yapmaması, olayları objektif bir biçimde ele alması kesinlikle takdire şayan. Hakikat kimsenin tekelinde değil diyerek sağa, mukallit bir tavırla Batı uygarlığına istihâle etmeye kalkışmanın medeniyetimizi büyük bir cinayete götürdüğünü söyleyerek sol cenahı eleştirir. Çünkü ona göre bir medeniyet başka bir medeniyetten yalnızca malzeme alabilir; istihâleye etmeye kalkışmak, üstelik kötü bir taklitçilik ve aşağılık kompleksi içerisinde bir başka medeniyete benzemeye/dönüşmeye çabalamak, medeniyeti yıkıma ve kaosa sürükleyip ne bir başkası olmaya muvaffak olmasına ne de kendisi olmasına yol açacaktır. Türk aydınlarının tutumuna da itiraz eder Meriç. Ona göre Türk aydınlarının öncelikle kendi kültür köklerine, ardından dünya kültürlerine âgâh olmayışları, her şeyi sathından bilmeleri Türkiye'yi karanlık ve hatalı yollara sürükler. Türk aydınının Batı karşısında içine düştüğü aşağılık kompleksinin zararlı neticelerini de dile getirir. Türkiye'nin ise, yolunu aydınlatacak mukallitçilikten uzak şahsiyetli aydınlara ihtiyacı olduğunu, fakat buna rağmen hakkaniyetli düşünenin susturulduğu âmâ bir tavır takınmasına oldukça sitem eder. "Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. Korumak istediğim şaheser: insanın kendisi." diyen Meriç, şunu da söyler: "Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi!" Tek derdi felaketine mecnunmuşcasına koşan Türkiye'yi ve Türk halkını uyandırmak ve uyarmaktır. Eserlerinin başta itibar görmeyişi ve büyük bir yoksulluk çekmesi her ne kadar derinden sarsa da bizi, ömrünün sonuna doğru edebiyat camiasında sesinin gürleşmesi bir nebze de olsun rahatlatıyor.. Batıyı ve batılıyı çok iyi tanıyan Meriç onun buhranlarından da haberdardır. Batı medeniyetinin maddeye esir olduğunu ve bu esaretten kurtulmanın yolu Doğu'yu anlamaktan geçtiğini söyler. Ona göre, Doğu, bir başkası olmaya çalışmaktan vazgeçip, kendisi olmaya tevcih ederse Batı'ya ve tüm dünyaya bir usare sunabilecek bir kıvama kavuşacaktır. Üstelik Doğu ve Batı’nın gerçekte bir bütün olduğunu, ön yargılı ve sığ yaklaşımın fikir hayatımıza zenginlik katmayacağını da dile getirir. Cemil Meriç'i okumaya zannımca Jurnal'lerinden başlamalı. Jurnal'lerinde büyük bir doğallık içinde buluyoruz onu. Bir yazdığını bir daha okuyup düzeltmeye yanaşmaması, duygu ve düşüncelerini sıcağı sıcağına yazıya aktarması, maskesiz bir şekilde karşımıza çıkması onu anlamanın ve hâliyle hallenmenin kapılarını açıyor bize. Binaenaleyh Jurnal'lerinde kalemiyle arasında bir kapı göremezsiniz, üslubunun zarifliği ve kaleminin sağlamlığına şahit olursunuz. Üstelik Jurnal 1 ve 2'de diğer eserlerinde mevcut bulunan yazıların bir benzeriyle yahut tamamen aynısıyla karşılaşırsınız, bu durum sizi rahatsız etmez çünkü "et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen" (tekrar güzeldir yüz seksen kere de olsa) Lamia Hanım'a yazdığı mektuplar ise okunmaya her anlamda okunmaya değer; içinde, dertlerine ve acılarına şahitlik edersiniz. Daha anlatılacak bir çok mevzuu kaldı, misal; 1954'te gözlerini kaybetmesinin Hint'i ve Doğu'yu keşfetmesine yol açtığını, yazılarına kaypak ve hain diye nitelendirdiği mefhumları açıklığa kavuşturmakla başlaması, usta bir çevirmen olması, dost düşman demeden herkesi eleştirmesi, kötü çevrilmiş kitaplara eserlerinde yer vermesi, Türk diline yapılan sadeleştirme hareketinin dil ve düşünce dünyamızı nasıl derekeye düşürdüğünü, sair bir çok mevzuudan uzun uzadıya bahsedemiyoruz çünkü incelemeyi epey uzattık. Türkiye'nin en büyük mütefekkirlerinden biri olan Cemil Meriç'i her Türk vatandaşı muhakkak ve acilen okumalı diyor, en beğendiğim sözüyle incelemeyi noktalıyorum: "Tefekkür, vuzuhla başlar; kurtuluş, şuurla."
Jurnal - Cilt 1 - 1955-1965
Jurnal - Cilt 1 - 1955-1965Cemil Meriç · İletişim Yayınları · 20183,017 okunma
··
2.074 görüntüleme
ayşegül okurunun profil resmi
“Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.” Aliya İzzetbegoviç
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.