Gönderi

On İki Altın Yelkovan
Koşuyordu, istikameti yokmuşçasına koşuyordu. Nefesinin en sonunda tükeneceğinden habersiz gibiydi. Kulaklarını uğuldatan rüzgardan, irislerini bulandıran yaşlardan bağımsızdı sanki. Bedenini çepeçevre saran kırık beyaz, dar elbisesinin uzun etekleri toprakla lekelenmiş, yer yer yırtılmıştı. Durması gerekiyordu. Aldığı nefes, her bir hücresini saran zehir gibi ciğerlerini dağlıyor, sızılayan kemikleri içten içe cam gibi kırılıyordu adeta.
·
20 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.