Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

100 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Katliamlar ne kötü be birader
Rutin kelimesi Fransızcadan geliyor. Yol kelimesi yani “route”, bir kü- çültme ekiyle “routine” hâlini almış; sonra da dilimize girmiş. Her gün yapılan ve alışkanlık olan işler anlamına geliyor malum. Bu “küçük yollar”dan, küçük alışkanlıklardan başlayarak kurulan bü- yük sistemlere medeniyet diyoruz. Tarih boyunca irili-ufaklı yol kazaları oluyor tabii ama doğanın öfkesi sonucu ölenler; insan türünün hemcins- lerine tahammülsüzlüğü sonucu meydana gelen hadiselerde katledilen- lere kıyasla solda sıfır. Ülkeler ve insanlar, kendi tarihlerini işte bu akıl almaz rezaletlere “medeni” gerekçeler bularak, uydurarak devam ettir- miş, ettiriyor. Türk milleti de kendisinden önceki daha eski yollardan yürümüş veya yeni yollar oluşturarak mevcudiyetini bugüne kavuşturmuş bir millet (Ger- çi “yolsuzluk” da bizde epey eskiye giden bir âdettir ama, merkezî devlete değil de ona yakın şahıslara avanta(j) sağlaması 30-40 yıllık hadisedir). Bizim de, her millet gibi uzak ve yakın tarihimizde hem övünç hem utanç duyduğumuz hadiseler var şüphesiz. Biz de yine her millet gibi övünçlü olanları öne çıkarır, diğer konular açılınca da “siz esas kendi yap- tığınız katliamlara bakın” deriz ve aslına bakarsanız bunlardan utanç falan da duymayız. Buraya kadar olan biten, hem politikayla hem sosyal psikolo- jiyle (bkz. bu sayıda Fatma Özlen’in muhteşem yazısı) izah edilebilir. Peki izah edilmesi çok zor, imkansıza yakın olan nedir? Şudur: Tarihin çok da uzak olmayan bir zamanında, çok yakın bir coğ- rafyada, çoluk-çocuk Türk ve Müslüman ahali Yunan isyancılar tarafından boğazlanmış; ancak biz bu korkunç hadiseyi daha Osmanlı döneminden başlayarak unutmuşuzdur. Unutmak bile değil; bilmemişiz, öğrenmemişiz- dir. Daha da vahimi var: Bu katliamı, bizim “gavur” dediğimiz başta Fransız, İngiliz tanıklar, tarihçiler yazmış-çizmiş, literatüre katmıştır! 1821’de Mora Yarımadası’nda, Tripoliçe’de, 30 bin civarında Türk-Müslüman, 2 gün içerisinde boğazlandı. İsyancılar kadın-çocuk de- mediler. Kendi ifadeleriyle “atlarının ayakları yere değmiyordu”; zira yer cesetlerle doluydu. Hemen akabinde “çocukları öldürmeseydik, büyüyünce onlar bizi öldürecekti” diyecek kadar alçaldılar. Hatta Müslüman mezarlık- larını kazıp çıkardıkları naaşları bile yaktılar! Yunan isyancıların yanında savaşmak için Batı’dan gönüllü gelen Fransız-İngilizler arasında, gördükle- ri karşısında bunalıma girenler, ülkesine geri dönenler oldu. Zaten biz bu- gün esas olarak onların tanıklıklarına ve sonrasında Batılı tarihçilerin ko- nuyla ilgili yazdıklarına bakarak bu hadiseleri öğreniyor, bilebiliyoruz! 1821 katliamı sonrasında gerek Osmanlı gerek cumhuriyet dönemin- de konuyla ilgili ciddi bir çalışma yapılmadı. Hemen 4-5 sene sonra bölge- de geçici bir hakimiyet sağladık ama “ölen öldü, önümüze bakalım” dedik. Önümüze de bakamadık. O toprakları ve insanlarımızı kaybettik. Yani insanımızın, atamızın-anamızın başına gelenlerle ilgilenmedik; zaman zaman “kahpe” dediğimiz Yunan’dan bile daha ağır sıfatlara layık duruma düştük. “Osmanlı” sıfatı, aslında Balkanlar merkezli bir gücün, yerleşimin nişa- nesiydi. Bu coğrafyada oturan insanlarımız, İstanbul’un fethinden çok önce o topraklara yerleşmiş, kuşaklar boyu orayı yurt edinmişlerdi. Bugün benim diyen insan hakları savunucusu, Türk milliyetçisi, Müslüman, siyaseten Müslüman, muhafazakar kardeşlerimiz… Yazar Muzaffer Albayrak’ın yazısını okuyunuz ve düşününüz: Tam 200 yıl sonra “kimleeer kimlerle be- raber” ve biz kimiz, hangi “yol”dayız?
#Tarih Dergi - Sayı 87 (Ekim 2021)
#Tarih Dergi - Sayı 87 (Ekim 2021)#Tarih Dergisi · Kafa Grup Yayınları · 20217 okunma
·
100 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.