Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bi' güldüm bi' güldüm, anlatamam... Mizah: Gülmece. Gülmece: 1. isim Eğlendirme, güldürme ve bir kimsenin davranışına incitmeden takılma amacını güden ince alay, mizah, humor. 2. isim, edebiyat Gerçeğin güldürücü yanlarını ortaya koyan edebiyat türü, mizah, ironi. Türk Dil Kurumu'na göre mizah, insanları güldürmeye yarıyor. Münip Koruyan'a göre ise mizah... Merhabalar. Nasılsınız? Güzel, ben iyi değilim. İkiyüz kırk sayfayı gülme niyetiyle okuyup, toplamda sadece üç-beş defa tebessüm edince; offfff Münip Bey offffff. 1981 yılında basılmış bir antoloji ile karşınızdayım. Kitabın ön sözünde Münip Bey demiş ki: "Eksiklerimiz varsa affola." Evet Münip Bey büyük bir eksik var: Mizah! Komikli kitap diye başladım, korkunçlu kitap çıktı. Kitabı nasılsa okumayacaksınız biliyorum, spoiler'ın dibine vuralım, öykü öykü özetleyeyim size ki Münip Bey'in ve yayıncıların mizah anlayışını görün. Araya kitap ile ilgili birkaç bilgi sıkıştırıp, ondan sonra verip veriştirelim. Onbeş ülkeden yirmibeş yazarın yirmi dokuz öyküsüne ek olarak, Türkiye'den dört yazarımızın dört öyküsü mevcut. Toplayınca 16 ülke, 29 yazar, 33 öykü yapıyorken, kitabın arka kapağında, 16 ülke, "27" yazar, "32" öykü yazıyor. Dört defa hesapladım ama hepsinde de iki yazar, bir öykü fazla buldum. Belki de öyküler güldürmeyince son bir kez arka kapak ile güldürürken düşündüren... Offfff! Şimdi bu kadar olumsuz konuşunca içerisinde kötü yazarlar var sandınız değil mi? Çehov var, Brecht var, başkaları da var. Ama sorun yazarlarda değil, öykü seçiminde. Başlayalım (Ülkeler alfabetik sırayla): ALMANYA: Bertolt Brecht - Augsburg Tebeşir Dairesi: Otuz Yıl Savaşları sırasında İsviçreli Protestan baba ölüyor, babasız kalan bebeğe anne sahip çıkmayınca hizmetçi büyütüyor, bir süre sonra anne çocuğu geri almaya kalkıyor, mahkemeye gidiyorlar. Anasız babasız kalan masum bebeğin mizah (!) dolu öyküsü... Müller-Preusser'in (Kitapta yazar hakkında bilgi yok ama bence bunlar iki kişi -Oswald Müller ve Richard Preusser- olabilirler.) iki öyküsü var. Yumurta: Bir otelin restaurantında oniki lop yumurta sipariş eden Hollandalı tüccar, yumurtaları lüpletemeden aniden işi çıkar ve gider. (?) Seneler sonra dönüp borcunu ödemeye çalıştığında ise açıkgöz otel sahibi konuyu mahkemeye taşır ve oniki yumurtadan oniki civcivin çıkacağını, sonra onların yumurtlayacağını vs vs kısaca yüklü para ister. Tüccarın avukatı ise "pişmiş yumurtadan civciv mi çıkar bre çakal!" diyerek işi oniki yumurta parasına bağlarken, biz de gülmekten dolayı (!) gözümüzden gelen yaşları silmek için mendil almaya gideriz. Yağmur Havası: Oniki lop yumurtayla Münip Bey'i gülmekten yerlere yatıran yazarlarımız kitaba ikinci öykülerini de koydurmayı başarmışlar. Kuraklık yaşayan köye yağmur yağması için sahtekarın birisi kutu içinde yağmur arısı (?) koyup, amaannnn komik işte, sonunda yağmur yağıyor, gülmekten gözyaşlarımız sel olup akıyor. Ralph Urban - Her İkiside Mutluydular: Hanım hanımcık Olga kızımız yolda yürürken sapık pisliğin biri askıntı oluyor. Linç edilmesi gereken velede gülüyoruz (!). ARJANTİN: Chomico - Nüfus Sayımı: Memur yaşlı bir teyzenin evine sayım yapmaya girer, teyze biraz gariptir. Sorulan sorulara cevap vermek yerine kafasına göre anlattıkça anlatır. Memur da biz de sinir krizine gireriz. Pardon biz gülme krizine... AVUSTRALYA: Zana Vera Webb - Paylaşılmış Köpek: Beraber yaşayan evsiz iki adam bir köpek sahiplenir. Bir süre sonra araları bozulan iki adam iki farklı yöne gider. İkisini de çok seven garip köpekcik kilometrelerce bir o adama bir bu adama koşar, eziyet çeker. Biz de gülmekten altımıza ettiğimizden... Dal Stivens - Şans da Ne Oluyormuş: Şansa inanmayan adam, şansa inanır? Biz de bu mizah dolu kitabı okuduğumuz için şansımıza... AVUSTURYA: Roda Roda - Sigorta: Adamın biri teyzesi için yaşam sigortası yaptırır. Kadın evin içinde şemsiye altında (!) piyano çalarken yıldırım düşer (?). Kadın kül olur. Sigortacı para vermemek için kullanıcı hatası (?) (ahahhaa daha fazla yazamayacağım) Percy Eckstein - Girolamo Dayı: Hırsız, köpek, pislik yeğeni patronunun kasasından bi' dünya para çaldıktan sonra dayı, yeğenini kurtarmak için, kasadan tekrar para çaldırıp, patrona patronun parasını geri verir. (İmlâya takılmayın, komik öykülere dikkat kesilin.) BREZİLYA: Fernando Sabino - Çıplak Adam: Apartman görevlisinin kapıya astığı ekmeği çıplak (?) almaya çalışan adam, aksilik bu ya, kapının kapanması ile anadan doğma dışarıda kalır. Olacak O Kadar skeçlerini hatırlattı. Ama komik olmayan bir öykü. DANİMARKA: Kristin Zarp - Ayağa Nasıl Kalkarmış: Bir gemide biri diğerine "inekler ayağa nasıl kalkar, önce ön ayakları ile mi yoksa arka ayakları ile mi?" diye sorması üzerine mürettebat ikiye bölünür. Yarısı ön yarısı arka derken kavga-dövüş-gülüş(?). HOLLANDA: Ferdinand Langen - Beyaz Çizgili Kazak: Kendini ördek zanneden malın öyküsü. JAPONYA: Tadasu Jizawa - Konserve Kutusundan Çıkan Ses: Japonya'da sokak ortasında etiketsiz konserveler ortaya çıkmaya başlar. Kim koyar, nereden gelir bilinmez. Konserveleri açarken kutulardan "Yakında Geliyor!" diye ses çıkar. Biz de yakında güleceğiz herhâlde diyerek sayfaları çeviriyoruz. Ama o yakın hiç gelmiyor... İSPANYA: Pedro Antonio de Alarcon - Buscabeatas'ın Kabakları: Tarlasından kırk tane kocaman balkabağı çalınan çiftçi amca, hırsızı ve kabakları gemide yakalar. Tesadüf bu ya polis, savcı, hakim, bakan, başbakan tamam tamam o kadar değil de polisle hakim ispat et der. Çiftçi de "rahat olun aha kabakların sapları cuk diye yerlerine oturuyor der." Gülmekten yerlere yattığımız için, toparlanıp biz de otururuz. İSVİÇRE: R. H. Hassberger - İlk Gün: Oyun yazarı bir gerzekle evlenen yeni gelin, düğünün ertesi günü kocasının soğuk davranışına anlam veremez. Adamın daha da gerzek olan ortağı evlerine gelir ve iki gerzek yazmaya çalışacakları konuyu bulamazlar. Kadın sinir krizi geçirir. Bunun üzerine iki gerzek kahkahalar ile gülmeye başlar ve konuyu bulduk derler. Ben üç-beş sayfada hayattan bezdim, bu gerzeklerin tiyatro oyununu izleyenlerin halini ise düşünemiyorum. Zâten yazarın soyadını görünce öykünün sonunda hass... İTALYA: Bruno Corra - Hasan'ın Mandaları: Çalışıp, didinip aldığı mandaları başlık parası olarak veren Sudan'lı Hasan'ı karısı aldatır. Gizlice bu durumu gören kurnaz (!) Hasan tüm köyün suyunu zehirleyip, herkesi öldürmek ister. Mizah dolu (!) boynuzlama öyküsü. (Mandaların boynuzu?) Carlo Manzoni - Sosyete Oyunları: Zenginin teki konağında parti verir. Eve girenin çıkanın haddi hesabı yoktur. Kimsenin tanımadığı bir adam sihirbazlık yapmaya başlar. Kadının kulağından altın paralar düşürür, ev sahibini yirmi, bir ayağı çukurdaki kadını otuz yaş gençleştirir, isteyene yatlar, katlar, petrol kuyuları verir. İn midir, cin midir, şeytan mıdır n'olduğu belli olmayan mahlukat, karşılığında ruhlarını ister. Kimse vermez, her şey eskiye döner. Alfred Hitchcock'a selam ederim. MEKSİKA: Fernando Benitez - Kurban: Muhtemelen kitabın en mizah dolu öyküsüne geldik. Bir yüzbaşı birini idam etmesi yönünde emir alır. Ölecek kişi çocukluk arkadaşı çıkmasın mı? Yüzbaşı bu adamın kaçmasını sağlamasın mı? Ertesi sabaha üstlerine ceset göstermesi gerekmesin mi? Yoldan geçen suçsuz faytoncuyu öldürmesinler mi? Müniiiipppppp! POLONYA: Jaroslaw İwaszklewicz - İkaros: Yazarın soyadını yazmak da ölümmüş. "İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara, Flaman ressam Pieter Brueghel'e atfedilen tablodur." Konuyu araştırabilirsiniz. Bu tablonun konusunu, Gestapo'nun kaçırdığı suçsuz bir Polonyalı delikanlıya bağlamış soyadı karışık olan yazar. Mizah dolu ikinci infaz (!) öyküsü. RUSYA: Arkadiy Avarçenko - Havyar: Fakir ama gururlu ev sahibi, açgözlü misafirine -yenmeyen kısmını iade etmek üzere- yarım kilo havyar alır. Açgözlü misafir havyarı namnamnam götürdükçe ev sahibi sinir krizine girip daha da fakir ama gurursuz bir hâle döner. Ançüvez, lakerda, ringa balığı, jambon vs okurken acıkıyor insan. Kilo alacağımı düşünüp hiç gülmedim. Arkadiy Avarçenko - Kasırga: Eşşşek şakaları yapan dengesiz birisi, mutlu mesut bir aileyi darmadağın eder. Kadın akrabasına, hizmetçi başka eve, evin çocuğu Amerika'ya, baba bile başka yere kaçar ve evi uşağa bırakırlar. (?) Yerli sit-com'lardan beter yemin ederim! Anton Çehov - Hatip: Güzel konuşma yeteneğine sahip olan bir adam, düğünlerde, jübilelerde, gömme törenlerinde (bu şekilde çevrilmiş ^^) doğaçlama konuşmalar yapıyordur. Arkadaşının bir tanıdığı vefat edince onun konuşması rica edilir. Çok güzel konuşur, anlattıkça anlatır. Ama ölen kişiyi başkasıyla karıştırmasın mı? Karıştırsın, yoksa öykü yarım kalır. Panteleymon Romanov - Bebek Borsası: Yazarın soyadını okuyunca çok ümitlenmiştim. Doğuştan yazar bu adam demiştim, harika bir öykü geliyor demiştim. Öykünün adını okuyuncaya kadar geçen bir saniyelik sürede... Bir istasyonda biletleri öncelikle çocuklu insanlara vermeleri sebebiyle, çocuksuz kişilere bilet alabilmeleri için çocuk kiralanıyor (?). Panteleimon Romanov - Tanrı Bağışı: İlk öyküsü fiyasko çıkan Panteleymon tanınmasın diye ikinci öyküde isim değişikliğine gidilmiş ve Panteleimon olarak yazılmış. :p Neyse trenlere takmış bu Romanov. Üç kadın un almak için şehir merkezine gider, kaçak olarak yük vagonlarının tamponlarında otururlar. Birinde büyük, birinde küçük çuval un varken üçüncü parasını çaldırdığı için eli boş döner. Büyük çuval sahibi teyze zor durumdaki bir adamın hâlinden faydalanarak unu çok ucuza kapatmış. Hava atarken sen raylara düş, tren paramparça etsin. Eeeee düşmez kalkmaz... Her neyse fırsatçılık yapıp cezasını çeken kadının çuvalı için diğer iki kadın kavga eder. Öykünün mizahi kısmı, kadının parçalara ayrılışı (?). Münip Amca "Saw" filmindeki maskeli amca olabilir. Vyaçeslav Şişkov - Örnek Başkan: Bir köyde "Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği" kurulur. Başkan kadın köyden taşınınca yerine aday bulunamaz. İsmi kadın ismine benzeyen Nastasey, Nastasya adıyla başkan olur. Denetlemeye gelirler, çaputlarla yaptıkları sahte memeler düşer. Bizim de gülmekten bir yerlerimiz düşer. (?) Mihail Zoşcenko - Ufak Bir Yanlışlık: Adamın biri hasta olur, ünlü bir doktor yemeği fazla kaçırmışsın, lâvman yapılsın geçer der. Tatmin olmayan adam başka bir doktor bulur. Diplomasız doktor Ziraat Bankası yönetim kuruluna, pardon mizah dolu başka bir öykü ile karıştırdım, diplomasız doktor ülke başkanı, özür dilerim yine mizah dolu bir öykü ile karıştırdım. Çakma doktor bir kağıda "ben sağlıklıyım, rahmetli babam da sağlıklı idi" yazılı kağıdı yedirir. Adam ölür. Valentin Katayev - 1905'lerin Adamı: Ali Sami Yen ve arkadaşları, bir gün Galatasaray Lisesi'nde dersleri boş iken futbol takımı kurmaya karar verdikleri sırada, Rusya'da bir adam devrimci olduğu suçlaması ile karakola alınır, korkudan bayılır, yıllarca müzede muhafaza edilir, birden uyanıp dışarı çıkar ve her şey değişmiştir. Siyasi bir eleştiri içeren, diğer öyküler gibi güldürmeyen başka bir öykü. Valentin Katayev - Sakallı Bebek: Türkiye’nin en ünlü asparagas haberlerinden biri olan “Sakallı Bebek”i duymuşsunuzdur. Tan Gazetesi böyle bir bebek dünyaya geldiğini, kıyamet alameti olduğunu yazmış, ortalık ayağa kalkmış. Büyük ihtimal bu öyküden yola çıkmış olabilirler. İki gazete sakallı bebeğin peşine düşer, ilk fotoğrafçı bebeğin fotoğrafını çektikten sonra bebeği traş eder, ikinci fotoğrafçı normal bir bebekle karşılaşır. YUGOSLAVYA: Branço Çopiç - Cansız Bacaklar: Bir film yönetmeni her yere otomobil ile gittiği için zamanla ayakları tutmaz olur. Yani çalışmadığı için ayakları zayıflamıştır. Öykünün sonunda kafası zayıflayan biri gelir. Kafasını kullanmadığı için offfffffff! Türkiye'mizden Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "İmrenilecek Bir Ölüm", Ömer Seyfettin'in "Dama Taşları", Refik Halit Karay'ın "Hülle", Reşat Nuri Güntekin'in "Ahret Dönüşü" isimli öyküleri var. Öykülerden birkaçı güzel fakat kitabın ismi ile çelişiyorlar. Abartmıyorum hiç komik değillerdi ve dram, korku-gerilim türünde öykülerdi. İncelemeyi mizahi bir anlayışla yazabilmek için konuları çarpıtmadım yani. Dileyen kitabı okuyabilir. :)) Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Mizahla kalın! Bu kitapla değil yani! ^^
·
934 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.