Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

77 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyuz?
“Kadın olmakla utanmıyorum, yazar olmakla iftihar ediyorum.” Gazeteci Suat Derviş, hayatı boyunca kadın hakları için, işçi hakları için mücadele eder. Gericiliğe göz yummaz. İşçi sınıfını aldatmaz. TKP üyesidir, Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucularındandır. 1936’da Sovyetler Birliği’ne gider. Sosyalizmi yerinde görmesi hayatını büyük ölçüde etkiler. Burada insanlarla röportaj yapar, ülkesiyle Sovyetler Birliği’ni kıyaslar. Dönüşünde ise kıpkızıl bir komünist olarak anılmaya başlar. Neden Sovyetler Birliği’nin dostu olduğunu açıklamaya çalıştığı bu kitapta bu dostluğun beyhude olmadığını görürüz. 1937 yılında, Sovyetler Birliği’nde 37.403 kitap 673.539.000 nüsha olarak intişar ediyordu. Okumaya çok değer veriliyordu. Fransız yazar Stendhal’ın eserleri bütün Batı Avrupa’da 50 bin nüsha basılmış olduğu halde Sovyetler Birliği’nde 500 bin nüsha basılmıştı. Orhan Kemal de Sovyetler Birliği ziyaretini şöyle anlatıyor: “Kaldığımız Pekin oteline gelip benimle konuşan yaşlı bir Ukrayna yazarı aynen şunları söyledi: ‘— Sizi tanımıyordum. Dergim için sizinle konuşma yapmadan önce, dilimize çevrilmiş eserlerinizi görmek istedim. Kitabevlerine başvurdum. Yapılan çeviriler tamamen satılmış. Birer nüsha olsun bulmak kabil olmadı. Okuma odalarına gittim. Orada da bulamadım. Çünkü kitaplarınız okuyucular tarafından alınmış. Hem de her kitabın daha sonraki tâlipleri kuyruk olmuşlardı. Yâni adlarını yazdıranların kuyruğu…’ Nasıl şaşırdığımı, kuşkusuz, nasıl sevindiğimi kestirebilirsiniz.” Tamamı: #138424379 Sovyet kütüphanelerinde her 100 kişiye 75 kitap düşüyordu. Bu duruma Suat Derviş şu sözlerle tepki veriyordu. “Sovyetler’de okumanın bir salgın hastalığa benzediğini gözlerimle gördüm.” Aynı şekilde izlediğim bir belgeselde Rostov’un bir fabrikasında işçilere en sevdiği yazarlar sorulduğunda, Heine, Balzac gibi yazarları söylediler. Bu fabrikada Hugo’yu bilmeyen kimsenin olmadığını, genç yaşlı herkesin Balzac’ı okuduğunu söyleyen bir işçiyi ise hayretle izledim. Çalışma saatinin bitiminin ardından dans kurslarına giden işçilerin burada profesyonelleştiğini duyunca dünyanın şimdiki haline bir kez daha üzüldüm. Devamında birkaç kadın, yapılan röportajda, kadınların doğumdan sonra 1 yıl izin aldıklarını, bu süre zarfında maaşlarının hiçbir şekilde kesilmediğini söylediler. Çocuklar 1 yaşından sonra kreşlere bırakılabiliyor, (1917 Ekim Devrimi’nden önce sadece 14 kreş bulunurken, Stalin döneminde, bu sayı 20.000’e kadar ulaşmıştı.) bu sayede annenin işe gitmesine engel teşkil etmiyorlardı. Bu kadınlar, tarımsal yaşamda, hizmet sektöründe, ağır işlerde çalışabiliyordu. Öyle ki, maden ve sanayi gibi “erkek işleri”nin %30’u kadınlardan oluşuyordu. Sovyetler Birliği’nde kiralar maaşın %8-10’unu geçmiyordu. Bu ücrete elektrik, oturulabilir alan, su, doğalgaz dahildi. (Türkiye’de asgari ücretinizin %10’uyla hangi birini yapabilirsiniz?) Suat Derviş’in istediği halkının da bu haklara kavuşmasıydı. İşçinin sömürülmemesi, kadının sosyal hayattaki rolüne kavuşmasıydı. Bunun için Sovyetler Birliği’nin dostuydu. Suat Derviş’in istediklerini bugün biz de istiyoruz. Bunun için biz de bugün Sovyetler Birliği’nin dostuyuz.
Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?
Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?Suat Derviş · Arkadaş Matbaası · 19444 okunma
··
1.045 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.