Kitabı kitaplığa bıraktım, ayağımın beni nereye götürdüğünü bilmeden yürüdüm. Evet bilemeden, çünkü ben yürürken aklımda tarifini yapamayacağım düşünceler vardı..(Yoksa ben de içinde yaşadığım bedenin kölesi miyim?)
Bugün de bir kitabı bitirmenin huzursuzluğunu yaşıyorum. Huzursuzum. Çünkü bazı kitaplar insanın kafasın vura vura bazı gerçekleri hatırlatıyor. İşte o zaman insan aptal olmaktan alıkonulmuş hissediyor ve kafasını topraktan çıkarılmış olmanın rahatsızlığını yaşıyor. Galiba ben de o huzursuzluğu yaşıyorum (Aptal olmak çok daha iyidir bilirsiniz.)
Bu kitapta insanın yüz yıllardır değişmeyen
yazgısı gözler önüne seriliyor.
Beyaz insanlar, Siyah İnsanlar
Lordlar, Köleler
İnsanın yazgısı işte bu kavramlar. Bu dünyaya ya siyah gelirsin ya beyaz ya lord olursun ya da köle. Ya hepsin ya da bir hiç!
Peki ya sen nesin?
Kitabın konusunu anlatabilirdim ama bunu her yerde bulabilirsiniz. Ben asıl konuya değinmek istedim. İnsan olmanın konusu.
Kitaptan sevdiğim alıntı;
"Bir katır, taşınan yükün ve yenen kamçının dışında da bir hayat olduğunu aklına dahi getirmez."