İşbu alıntıyla ilgili (sonunda farklı bir noktaya kayabilse de) uzunca fakat güzelce bir kısım vardı kitapta. Bırakayım hemen:
"İnsan yaptığı her şeye kendini vermeyi öğrenmelidir; müzik dinlerken, kitap okurken, birisiyle konuşurken, bir yeri seyrederken... O anda yapılan iş tek önemli şey, insanın kendini bütünüyle verdiği bir şey olmalıdır. İnsan kendini vermişse yaptığı şeyin ne olduğunun pek önemi yoktur; çünkü bu durumda önemli şeylere de, önemsizlere de yeni bir gerçeklik boyutu eklenecektir. İnsanın bütün dikkati bunlar üzerine yönelir. Yoğunlaşmayı öğrenmek için insan elinden geldiği ölçüde boş konuşmaktan, içten gelmeyen şeyler söylemekten kaçınmalıdır. İki kişi, ikisinin de bildiği bir ağacın büyümesinden ya da biraz önce birlikte yedikleri ekmeğin tadından ya da işlerinde paylaştıkları bir şeyden söz ediyorlarsa, bu konuşma gerçek olabilir; ikisi de sözünü ettikleri şeyi içlerinde yaşıyorlar, onu soyutlaşmış bir biçimde düşünmüyorlarsa böyledir bu; beri yanda bir konuşma politika ya da din üzerine olabilir ama gene de boştur. Konuşanlar kalıplaşmış sözler kullandıkları, sözlerini içten söylemedikleri sürece boştur o konuşma."
(Sayfa: 107)
Payel Yayınları