Gönderi

"Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz." (Edebiyat Yazıları 2, Sezai Karakoç, s.71) Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz. Dirilmenin fecrinde, diriliş erleriyle, diriliş meşalesini dirilerin saygı duruşuyla dirilik mefhumuna muştular vaziyetteyiz. Ölmüşüz, ama işte dirilmekteyiz. Ölümle dirilmekteyiz, ölerek, ölümü öldürecek olanın teminatıyla kutlu mefkureye dirilmekteyiz. Diriliş sancağı diyordu Merhum Üstadım. O sancak, asırlardır ilim ipliğiyle, fikir düğümüyle, his çilesiyle, iki şefkat kolunun esaslı yumağında dokunmuştur. Tezgaha çıkmaktan münezzeh, çarşıya düşmekten muaf, çığırtkan dilinde rüsvay olmaktan müstağni. Fısıltı fısıltı, ince ince ve sırlı bir seslenişle yükseldi o sancak Üstadımın ellerinde. "Ölüyoruz ama işte dirilmekteyiz." Ölüm bir şeyleri işaret ediyor. Ölen bir şeyi işaret ediyor. İşte şimdi, üstadımın kabrine çakılacak her perde, İsrafil'in kanadıyla aleme inen bir çığlık hışmı gibi uyandıracak bir şeyleri. Artık kısık sesler kısık kalmayacak. Esirgeyen ve bağışlayan Rahman ve Rahim Olan'ın adıyla, başımızı esirgemeyecek, gür sesleri tiz seslere bağışlayamayağız. Yıllarca omzunda taşıdığı ulvi vazifesi sığmayacak kabrine. Diriliş muştusu onunla defnolmayacak. Çünkü "ben" varım. "Ölmüşüz, ama işte dirilmekteyiz." Düşüyorsa yaprak dalından, elbet çiçeğe durmak içindir. Öldün, ölümün doğumlar doğuracak. İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun.
··
3,681 views
Bu yorum görüntülenemiyor
sır okurunun profil resmi
Sizin gibi "ben"lerin artması, çoğalması, ziyâdeleşmesi duasiyle... Âmîn ve âmennâ...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.