Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

284 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
MST, diğer bir adıyla Topraksız Kır İşçileri Hareketi, yani Topraksızlar... Olay Brezilya'da birtakım fakir köylünün örgütlenip tarıma elverişli ve boş olan, ama aslında bazı tekellerin mülkiyetinde olan arazileri işgal etmeye kalkışmasıyla başlıyor. Bu köylüler, işgal ettikleri topraklarda, içinde yaşadıkları kapitalist sömürü sistemine karşı gelerek kolektif bir hareketle alternatif tarımı (kişinin kendisinden başka hiçbir şeye fayda sağlamadığı özel mülkiyete karşı), alternatif sağlığı (endüstrileşmiş ve kâr amacına doğaya zarar veren ilaçlama yöntemine karşı) ve alternatif eğitimi (öğretmen-öğrenci hiyerarşisinin korunmasına karşı) destekleyerek yeni bir dünya yaratma peşine düşüyorlar. Senarist, gazeteci ve yazar Metin Yeğin, bu kitabını, işte bu Topraksızlar'ın arasına katılarak yani birinci ağızdan, hakim bakış açısıyla kaleme alıyor. Bu açıdan kitap, bir gezi yazısı, röportaj, belgesel özelliklerine sahip olmakla beraber, sürükleyici diliyle gerçek bir yaşam öyküsünü konu edinen bir romana benziyor. Topraksızlar'ın mücadelelerinin, Metin Yeğin tarafından film olarak da bizlere sunulduğunu unutmamak gerekir tabii... Metin Yeğin'in bu kitabı yazma amacını, Türkiye'den çok uzaklarda bir yerde, Türkiye'den çok farklı bir toplumsal yapıya sahip olan ama kaderi Türkiye'ninkinden pek de farklı olmayan Brezilya topraklarında patlak vermiş olan bu mücadelelerin Türkiye'deki sol'a, muhalif'e belki bir umutlandırma, belki de bir harekete geçme çağrısı olarak düşünebiliriz. Çünkü filhakika her mücadele, bir başka mücadeleye kapı aralar, cesaret sağlar. Bu mücadelenin temelde nasıl bir yol izlemesi gerektiğini, MST'nin ileri gelenlerinden birisi şöyle tarif ediyor: "Tek etkin araç, içinde devrimci önderliğin ezilenlerle kalıcı bir diyalog kurduğu, insanlaştırıcı bir pedagojidir." Pedagoji. Evet, en başta ihtiyacımız olan şey, insanlık bilincinin farkına varmak, insan olduğumuzu ve diğer bütün herkesin insan olduğunu anlamakta yatıyor. Bunu başardıktan sonra atılacak adımlar artık daha fazla canavarlaşmak yerine, daha fazla insan olmak ereğine doğru yönelecektir; ve bu da kurtuluşu, barışı, hakiki medeniyeti doğuracaktır. Nitekim "Bir militanın yeşertmesi gereken değerler arasında -mücadeleden doğan- mutluluk ve şefkat de vardır, ki şefkat "düşmanı affetmek ve onun kendisini toparlaması için gitmesine izin vererek bize daha büyük bir güçle saldırmasına yol açmak değil, asla onun bir insan olduğunu unutmamak demektir.".. MST, esas olarak "İşgal et, Diren, Üret" sloganıyla hareket ediyor. Önce kilometrelerce yol yürüyorlar, çünkü "Zenginlerin arabaları varsa, bizim de ayaklarımız var" diyorlar, karşılarına istedikleri ve kalkındırabileceklerini düşündükleri bir toprak parçası çıkınca orayı mesken edip mülkiyetlerine geçiriyorlar, ama özel değil, kişisel çıkara dayalı değil; kamu yararına, başta komün olarak, tüm dünyanın maddi manevi kalkınması adına... Şöyle diyorlar: "Toprak hakkınız var. Bölgede kullanılmayan toprak da var. Hükümeti buna el koymaya zorlamanın tek bir yolu var. Mektup yazdığınızda bunu yapacaklarını sanıyor musunuz? Başkana sormak zaman kaybı, hele ki toprak sahibiyse. Rahibe gidebilirsiniz, ama ilgilenmezse, ne olacak? Örgütlenmeli ve toprağa kendimiz el koymalıyız." Sonra mutlu bir yaşam; kişilerin patronlara hizmetiyle değil, halkın halka hizmetiyle... Ve savaş, esasen büyük toprak sahipleriyle bile değil, "uluslararası arenada en önemli güç odaklarından biri olan enerji santralleri, onları inşa eden inşaat tekelleri, onlara kredi sağlayıp büyük kârlar sağlayan uluslararası bankalar, sözleşmelerini yapan hukuk firmaları, devlet içinde kolaylıklar sağladıkları için karşılığını alan bürokratlara kadar koca bir yok edici dünya" ile... Bu örgütlenmenin amacı sadece karın tokluğu da değil haa! Amaç, rotayı her zamankinin aksi tarafına döndürmek, insanın ataletinin istediği neyse, onun tam tersine eyleme geçmek; biraz kişisel rahattan ödün vermek, biraz toplumsal rahatı kaçırmak. Ne de olsa "Ezilenlerin, uğruna mücadele ettikleri özgürlük sadece aç kalmama özgürlüğü değil... Yaratma ve kurma özgürlüğü, şaşabilme ve göze alabilme özgürlüğü. Böyle bir özgürlüğü tatmak için etkin ve sorumlu bir birey olmak gerekir; tutsak ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi olan birey değil." Komünizmin, dünya'da barışı sağlamak adına ortaya atılmış olan diğer birçok ideolojinin akıbetinde olduğu gibi günümüze değin kirletilmiş, istismar edilmiş ve amacından saptırılmış bir hale gelmesi, belki de içimizdeki "barışçıl insanlık" emellerini ütopya olarak görmemizin, içinde yaşadığımız dünyadan başka dünyaların da mümkün olabileceği hayallerinin suya düşmesinin sebebi olmuştur. Ama bu kitapla hayatımıza giren ve mücadelelerinin soyluluğuna tanık olacağımız Brezilya yerlilerinin komünizmine tanık olunca asil fikirlerin asilliği korunduğunda nelerin değişebileceğini gördüğümüz an daha iyi bir dünyada yaşama ümidimiz tekrar yeşerebilir, son yıllarda kaybettiğimiz idealist kimliğimizi tekrar kazanabiliriz. Ayrıca, değerli amcalarım, teyzelerim, gomunizmi "tanrıtanımazcılık"la ilişkilendirenlere çok da itibar etmeyiniz :) olsa olsa günümüzün tanrılarınadır; emperyalizme, mülkiyete, kapitalizme ve servet sahiplerinedir o ret! Bu kadar şey anlattıktan sonra MST'nin eğitim alanında yaptığı devrime değinmeden geçmek de olmaz... MST eğitimde de köklü değişiklikler yaparak günümüzün "bankacı eğitim"ine karşı, öğretmen ve öğrencilerin birbirleriyle sürekli ilişki içinde oldukları ve birbirlerine öğretip birbirlerinden öğrenme esasına dayalı "problem tanımlayıcı eğitim"i öngörüyor. Onlara göre eğitim, "çocuklardan kadınlara, gençlere ve yaşlılara kadar herkesin yeni ilişkilerin ve yeni bir bilincin yaratılmasına katılmasını, yürüyüşlere, toplantılara, kurslara, gösterilere, gönüllü çalışmaya, dayanışma eylemlerine, işgallere, kitle seferberliklerine katılmasını, okuma ve yazma öğrenmek ve öğretmek, ve bundan da öte, hayatın gerçekliğini okumak ve yazmak üzere bir araya gelmesini" içermektedir. "Benim içinse," diyor Metin Yeğin, "MST pratiklerinden dört sarsıcı kavram ortaya çıkmaktadır: 1) maddi üretimden sanatsal üretim sürecine dek uzanan kolektif yaşam tarzı, 2) beyinsel-bedensel çalışmanın simgelediği eğitim sisteminin özgünlüğü, 3)bir bakış açısı birliği içinde fikirsel çeşitliliğe olan saygısı, ve 4) neo-liberal proje karşısındaki ısrarcı karşı duruşu." Brezilya'da yaptıkları eylemlerle adlarından söz ettiren, başta tepki görseler de zamanla saygıyı hak ettiklerini Brezilya halkına, oradan bütün dünyaya duyuran, gittikleri yere barış ve mutluluğu götürmeyi amaçlayan, insanlar tarafından "Topraksızlar" olarak anılan bu örgütün şimdilerde 3 milyonu aşkın üyesi ve işgal ettikleri toprakların toplam yüzölçümünün Belçika'dan fazla olduğu ileri sürülmektedir. Belki bu uğurda birçok canın yitirilmesine de sebep olunmuştur ama bazen ölümü yok etmek için bile ölmek gerekir. Şimdi, "Gelecek için yalnız iki yol var: Birisi özgürlüğün, hayatın ve üretmenin yolu. Diğeri adaletsizliğin, ölümün ve yağmanın yolu. Yoldaşlar, haydi patronlara, soylulara ve şapkalı bürokratlara karşı savaşa!" Bilinmelidir, "Halk için kesin yenilgiler yoktur!" Ve şuna inanılmalıdır ki, "Başka bir dünya mümkün!"
Topraksızlar
TopraksızlarMetin Yeğin · Öteki · 20159 okunma
··
223 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.