Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa Gökduman

Mustafa Gökduman
@lvlustafa
Sıkı Okur
"yazarım, kutsal tanımam."
Artık biri bana şov yapıp kendisini ağırdan satmak amacıyla bile olsa şunu yapma deyince ısrar etmiyorum, yap deyince daha fazla yapıyorum. Bir adım gelene iki adım gidiyorum, kaçandan daha fazla kaçıyorum. Kimsenin nazıyla, anlaşılmayı bekleyen şifreli sözleriyle, aslında var olup gizlenilen duygu ve istekleriyle uğraşamam. Yalnız kalmamak pahasına bu tiplerle uğraşıp onların anlamsız egolarını tatmin etmeye çalışan arkadaşlara başarılar.
Reklam
Vatanseverliğin, alçakların son sığınağı olduğu şeklindeki alaycı sözün daha az aşağılayıcı bir anlamı daha vardır. Dinî ve devrimci coşku gibi tutkulu vatanseverlik de, suçluluk duygusundan kaçmak isteyenler için bir sığınak vazifesi görür çoğu zaman. Tuhaftır ki, gerek haksızlık yapan gerekse haksızlığa uğrayan kişi, gerek günah işleyen gerekse günaha uğrayan kişi, bir kitle hareketine katılmakla kendisini lekeli bir hayattan kurtulmuş gibi hisseder.
Kadınlar için evlenmek, bir kitle hareketine katılmaya benzer imkânlar yaratır; yani onlara hayatta yeni bir amaç, yeni bir gelecek ve yeni bir kimlik (isim) verir. Evde kalmış kızlarla artık evlilikte bir neşe ve tatmin bulamayan kadınların can sıkıntısı, kısırlaşmış ve bozulmuş bir hayatın farkındalığından ileri gelir. Kutsal bir davaya sarılmak, enerjilerini ve varlıklarını bu davanın başarısına adamak yoluyla bu kişiler, amaç ve anlam taşıyan yeni bir hayat bulurlar. Hitler, "boş hayatlarından bıkmış ve aşk ilişkilerinden artık keyif almaz olmuş, maceraya susamış sosyete kadınlarından” tam anlamıyla yararlanmasını bilmiştir. Bazı büyük sanayicilerin hanımları, daha kocaları Hitler'in ismini duymadan önce onu mali yönden desteklemişlerdi. Miriam Beard, Fransız Devrimi'nden önce, iş adamlarının canları sıkkın eşlerinin oynadığı benzer bir rolden şöyle bahseder: "Bunlar can sıkıntısından harap olmuşlar ve bunalımın pençesine düşmüşlerdi. Yenilik taraftarlarını gönülden alkışladılar."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bireylerin yaratıcı güçleri kayboldukça, bir kitle hareketine katılma eğilimlerinin gittikçe arttığını görmek ilginçtir. Burada, etkisiz bir benlikten kaçmak ile kitle hareketlerine duyulan yakınlık arasındaki bağlantı açıkça görünür. İçindeki yaratıcılığın gittikçe kuruması nedeniyle gerileyen yazar, sanatçı, bilim adamı er ya da geç ateşli vatanseverlerin, ırkçılık simsarlarının, kışkırtıcı çığırtkanların, kutsal dava cengaverlerinin saflarına sürüklenecektir. Cinsel bakımdan iktidarsız olan kişiler de aynı itkiye tabidir belki de.
Fanatikler, der Renan, eziyetten ziyade özgürlükten korkar. Yükselen bir kitle hareketinin taraftarlarının, akidelere ve emirlere sıkı itaat isteyen bir atmosfer içinde bulunmalarına rağmen güçlü bir özgürleşme hissine sahip oldukları doğrudur. Bu özgürleşme hissi, tahammül edilemez bir bireysel varoluşun yüklerinden, korkularından ve umutsuzluğundan kurtulmuş olmaktan ileri gelir. Kurtuluş olarak hissettikleri şey işte bu kaçıştır.
Reklam
Bir insan kendisine başarı sağlayacak yeteneğe sahip değilse, özgürlük onun için sıkıcı bir yüktür. Beceriksiz olan kişi için tercih özgürlüğünün nasıl bir faydası olabilir?
Lüks için çabalarken, ihtiyaçlar için çabalarken gösterdiğimiz cesaretten daha fazlasını gösteririz. Lüksten vazgeçtigimizde, ihtiyaçların eksikliği de son bulur.
Birçok şeye sahip olduğumuz halde daha fazlasını istediğimiz zamanki hüsranımız, hiçbir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hüsranımızdan daha büyüktür. Birçok şeyin yokluğunu çektiğimiz zamanki hoşnutsuzluk, sadece tek bir şeyin yokluğunu çeker gibi olduğumuz zamanki hoşnutsuzluğumuzdan daha azdır.
İnsanları isyana teşvik eden şey bilfiil çekilen sıkıntılar değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.
Gözden çıkarılmışlar ve itilmişler, çok kere bir ulusun geleceğinin ham maddesini oluştururlar. İnşaatçının beğenmeyerek kenara ittiği taş, yeni bir dünyanın köşe taşı haline gelir. Ayaktakımı ve hoşnutsuzları olmayan bir ulus intizamlı, düzgün, sakin ve hoştur; fakat doğacak yeniliklerin tohumundan yoksundurlar belki de. Avrupa ülkelerindeki istenmeyenlerin bir okyanusu aşarak yeni bir kıtada, yeni bir dünya kurmaları tarihin bir ironisi değildir. Bunu ancak onlar yapabilirdi.
Reklam
Bir ırkı, ulusu veya herhangi bir grubu, onun en kötü üyelerine bakarak değerlendirme eğilimi vardır. Görünüşte haksız olsa da, bu eğilimin bir haklılık payı vardır. Çünkü bir grubun niteliği ve kaderi, birçok zaman onun adi unsurları tarafından belirlenir.
Bireysel çıkarlarımız ve umutlarımız, uğruna yaşamaya değer görünmediğinde, hayatı yaşamaya değer kılacak şeyi kendi dışımızda aramaya şiddetle ihtiyaç duyarız. Kendini adamanın, sadakatin ve manevi teslimiyetin her çeşidi esas itibarıyla, ziyan olan beyhude hayatlarımıza değer ve anlam verebilecek bir şeye can havliyle sarılmamızdır. Dolayısıyla, kişinin bir ikameye sıkıca sarılması ister istemez hırslı ve abartılı olacaktır. Kendimize bir dereceye kadar güvenebiliriz; fakat ulusumuza, dinimize, ırkımıza veya kutsal davamıza duyduğumuz inanç ölçüsüz ve uzlaşmaz olmak zorundadır. Kişinin bir ikameye ılımlı bir şekilde sarılması, unutmak istediği kendi kişiliğinden ayrılmasına yetmez. Uğrunda canımızı vermeye hazır olmadığımız bir amaç yoksa, uğrunda yaşamaya değer bir şeye sahip olduğumuzdan emin olamayız. Bu canını vermeye hazır olma duygusu, geri dönülmez biçimde kaçırdığımız ya da ziyan olmuş ilk tercihin bir ikamesi olarak almak zorunda kaldığımız şeyin, aslında şimdiye kadar seçebileceğimiz ikamelerin en iyisi olduğunun kendimize ve başkalarına dönük ispatıdır.
mısıroğlu ölümünden sonra da kutuplaştırmaya devam ediyor... takipçileri onun yanılmazlığından kuşku duymuyorlar; sevmeyenleri ise onun yanıldığı hususlara körü körüne bir bağlılığa sahipler.. türkiye düşünce coğrafyası hep böyle keşmekeş..
5,5bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.