Gönderi

Şu kesin, ölüm vakti geldiğinde en sağlam kaleler içinde dahi olsak kurtuluşumuz mümkün değil. Nasıl Dünya'ya geliş vaktimizi biz belirlemiyorsak gidiş saatimizi de biz belirlemiyoruz. Ölüm her yerde bulur bizi. Ya da biz öleceğimiz noktada bulunuruz! Bir gizli el fişi çeker ve boyut değiştirir, aynanın öbür tarafına geçeriz. Bu dışarıdan görüldüğü kadarıyla bir makinenin enerjisinin bitmesi, ya da ampulden giden elektriğin kesilmesi gibi bir şey. Ampul aynı yerdedir, ancak artık kendisini ve çevresini aydınlatmamaktadır. İşte o an zaman ve mekâna bağlılıktan kurtulur, belki de sadece geçen kişinin görebildiği bir kapıdan aynanın ötesine geçiveririz. Aslında bu başka bir doğuştur. Tıpkı bu Dünya'ya doğuşumuz gibi bir şey. Başka bir aleme doğmak için bu alemde ölmek gerekiyor işte. Tıpkı tohumun ağaç olması için toprak altında çürüyüp çatlaması gibi bir şey. Çekirdek ölürken yeni bir ağaç doğar. Ölüm her yerde bulur bizi. Ama her yerde... Kaçacak göçecek emin bir yer bulamayız. Doğumuz da batımız da kuşatılmıştır. Oturuken, yatarken, oyun oynarken, iş yaparken... Evimizde misafirlerimizi ağırlarken, kurban eti pişirirken, Namaz kılarken, dua ederken... Sebep mi yok... Depremde, trafik kazasında, hastanede yanlış iğneyle, fazla doz ile vs. Veya... yorgun bir günün akşamında tek huzur bulduğumuz yer olan evimizde yorgunluk çayımızı yudumlarken... Kendimizi en güvende hissettiğimiz yerde... Bina çöküverir tepemize.
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.