Gönderi

Mitolojideki Narkissos hikayesi de yankının reddedilmesi değil miydi? Hikayenin bir versiyonuna göre Hera, Zeus'un kendisini bir orman perisi ile aldattığından şüphelenir, suçlunun da orman perilerinden biri olan Ekho olduğuna inanır. Hera, Ekho'yu cezalandırmak için onun konuşma yeteneğini yok eder. Ekho artık sadece başkalarının söylediği son sözleri tekrarlayabilecektir. Cezalandırılmış Ekho ormanda üzgün üzgün dolaşırken, yakışıklı bir avcının yaklaştığını görür. Narkissos'dur bu. Narkissos orman içinde tam da seçemediği bir gölgeye seslenir: "Orda kim var?" "Var" diye bir cevap gelir avcıyı çok beğenmiş olan Ekho'dan. Narkissos ise Ekho'nun aşk dolu yankısına cevap vermez ve ondan uzaklaşır. Ekho üzüntüsünden dağlara kaçar ve orada bir mağarada ölür. Sonrasında, bildiğimiz gibi Narkissos su içmek için eğildiği pınardaki kendi görüntüsüne çaresizce aşık olacaktır. Aslında Ekho'nun öcünü almak için Afrodit'in verdiği bir cezadır bu. Şöyle der Afrodit: "bir başkasını sevemeyen kendini sevmeye mahkum olsun." Kendi imgesine bir türlü ulaşamayan Narkissos aşkından ölür ve bu sona acıyan tanrılar Narkissos'un ölüsünü pınar başında yaşayacak bir Nergis çiçeğine dönüştürürler. Ekho'nun ise dağlarda yankısı sürüp gidiyor. Bu mitolojik hikayede, yankıda ses bulan bir ötekinin arzusu yerine kendi imgesini tercih etmek ve ona aşık olmak narsisizmin anlamları açısından oldukça manidar. Yine de bu mitolojik hikayede kendi imgesine duyulan aşkın sonunun hüsranla biten bir mahkumiyet olduğu da ortada. Facebook örneğinde ise sanki hikaye başkalaşıyor. Gelişen teknoloji sayesinde nihayet kendi imgemize kavuşmak, onu sahiplenmek, bu imgeyi sürekli olarak tasarlayıp geliştirmek, kendimize bir artı değer, bir statü olarak katmak mümkün görünüyor. Sanki Narkissos'un paradoksu çözüldü ve imkansızlıklar aşıldı. "Yıllar sonra rastladım çocukluk sevgilime, o aşina bakışlar içimi deldi yine... gelmez o günler, dönmez o günler," diyen eski şarkının tersine, her şey geri geliyor, her şeye nüfuz ediliyor, her şey "benim" oluyor. Anında ve orada. Ama kendi imgesine aşık olmanın, dahası bu imgeye sahip olmanın bugün hiçbir cezası yok mu? Bence en büyük ceza, içinde kendini kaybedebildiğin, içinde yeniden doğabildiğin, başka bir kendiliğin izlerini bulabildiğin, yeninin yaratılabildiği aşkın ve arkadaşlığın can çekişiyor olması. Kendini bir fetiş haline getirdiğinde başkaları da cansız bir şeye dönüşüveriyor. Facebook'ta kullanılan ve ötekinin duygularını ifade eden, örneğin "Like" gibi sistem tarafından kodlanmış yankıda ise Ekho'nun aşkını hissetmek epey zor. Özne, bir başkasıyla karşılaşmada yeniden ve yeniden yaratılan dili kaybederken, ötekini tehdit edici bir rakibe indirgeyerek yıkıcı dürtüye teslim olabiliyor. Hal Niedzviecki'nin Dikizleme Günlüğü kitabından bir başka hikayeyle bitirmek istiyorum. Niedzviecki kitabını yazarken bir deney yapmaya karar verir. Aslında kendini o sırada epey yalnız hissediyordur, çoğu arkadaşıyla ilişkisi kesilmiş, aile ve iş hayatının döngüsü içinde sıkışıp kalmıştır. Facebook'ta ise 700 arkadaşı vardır. Sonunda Facebook arkadaşlarına bir çağrı yapar, onları yaşadığı kentte bir barda buluşmaya davet eder, ilk içkileri de kendisinin ödeyeceğini belirtmeyi ihmal etmeden. Aynı mesajı Twitter'a da koyar. Davete 3 seçenekle cevap vermek mümkündür, "gelemeyeceğim", "belki gelirim" ve "geliyorum". 15 kişi geleceğini belirtir, 60 kişi "belki" der, birkaç yüz kişi gelemeyeceğini belirtir, bir kısmı ise yanıt bile vermez. Niedzviecki çeşitli hesaplamaların sonunda 23 kişinin geleceğini tahmin ederek barda bu kadar kişi için yer ayırtır. O gün o saatte yeni giysilerini giyip, parfümünü sıkıp bara gider ve beklemeye başlar. Sonuçta kaç kişi gelmiş dersiniz? Sadece 1 kişi. Yazar, bu duruma o kadar bozulur ki, Facebook sayfasında arkadaşlarına sitem eder. Bir sürü insanın mazeretleri arasında bir kişinin söylediği cevap son derece düşündürücüdür: "Seninle tanışmak seni 'gerçek' bir insan yapacaktı; aramızda duygusal bir bağ kurulacaktı. Ancak duygusal bağlar, bir paket halinde gelir. İçinde suçluluk duygusu barındırır." Bu örneklerde, narsisizmin bir ben sevgisinden çok yaratılmış, fetişleştirilmiş bir bene, bir Şeye bağımlılık olduğunu düşünmek mümkün. Suçluluk duygularından, korkulardan kaçınmanın, daha doğrusu onlar yokmuş gibi yaşamanın bir yolu. Ancak Wim Wenders'in Dünyanın Sonuna Kadar filminde olduğu gibi son derece tahrip edici ve öldürücü bir bağımlılık. Bugünün dünyasında bu bağımlılıktan kurtulmak, birbirimizi tanımak, hikayelerini duymak, bunları yorumlamak için nasıl bir yer bulacağız? Sadece nasıl bir ilişki değil, nasıl bir yer? Bu aynı zamanda yaşamın sürdürülmesine ilişkin son derece politik bir soru. Kristeva'nın dediği gibi eğer yorumlama bağışlamaksa, bugün herkesin bağışlanmaya ihtiyacı var. - Meltem Ahiska
·
335 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.