Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

XVI-XVIII. yüzyıllarda Avrupa'daki Türk imaji somut bir şekil alır ve bu konuda zengin bir literatür oluşur. Ortaçağ'da "Sarasin"; Endülüs'te "Moor" kelimeleriyle ifade edilen müslümanlar, XVI. yüzyıldan sonra giderek "Türk" tipiyle özdeşleştirilir. Türkler'in, yani Osmanlılar'ın Balkanlar'ın içlerine ve Güneydoğu Avrupa'nın sınırlarına kadar ilerlemesi, kıyametin bir işareti olarak görülür. Edebiyattan resme, siyasi metinlerden halk şarkılarına kadar çok geniş bir kültür yelpazesinde Türk imajı köklü bir yer edinir. XV. yüzyılda Cusah Nicholas'ın çağdaşı olan Dionysius "Ey rabbim! Türkler Roma'yı ele geçirecek mi?" diye haykıracak, ünlü siyaset risalesi Prens'in yazarı Machiavelli ise Mandragola adlı eserindeki karakterlerden birine şunu söyletecektir: "Sence Türkler bu yıl İtalya'ya kadar gelecekler mi?" İstanbul'un fethiyle başlayan "Türk şoku", Osmanlı'nın "Avrupa'nın hasta adamı" ilan edildiği XIX. yüzyıla kadar devam edecektir. XVIII ve XIX. yüzyıllarda Avrupalı seyyahların ve oryantalist ressamların inşa ettigi Türk kadını, harem, sultan, saray, Türk ordusu, yeniçeriler, çarşı, köle pazarları, kahvehaneler imajı günümüze kadar varlığını sürdürecektir. Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı kimlik ve ben tasavvuru dönüşümüne paralel olarak bu imaj büyük farklılıkdar arzedecek, bazan en yüksek erdemleri, bazansa en vahşi ve akıl dışı nitelikleri temsil edecektir. Avrupa (ve şimdi Amerika) Batılı olmayan toplumları tasvir ederken en çok başvurduğu şiddet ve şehvet temaları, Osmanlı'nın ve artık günümüz İslam toplumlarının anlaşılmasında adeta bir "şifre vazifesi görecektir. 1970'lerden bu yana İslam dünyası ve muslümanlarla ilgili Hollywood filmlerinde en çok bu iki temanın işlenmesi bir tesaduf değildir.
Sayfa 118
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.