Düşün nasıl geçti yıllar: Çocukluğu
Biz henüz atamamışken içimizden
Nasıl yaptık o zoraki yolculuğu
Nasıl geçtik o fırtına denizden
Altımızda anaforlar dönerken, biz
Bir yaşamdır tutturmuştuk, biteviye
Alışmıştı bu akışa gözlerimiz
Korkudan dönüp bakamazdık geriye
Fakat yine de duyardık bir boşluğu
Sanki bilmediğimiz bir şey eksikti
Kalbimizin bulmak için tutuştuğu
Hep o güzellik, hep o sevecenlikti
İnsanlar kalleşti, düşünceler kirli
Aldığını geri vermiyordu zaman
Yaşadık iki ömrü bir oyun gibi
Kendimizden bir şeyler verip durmadan
Aldılar biz verdikçe, usanmadılar
İnsanlar, bu tek yönlü alışverişten
Ondan böyle hep sis içinde anılar
Ve ondan puslu ne kalmışsa geçmişten
Böyle dokundu bu isyan bayrağı
Kan lekeleriyle süslendi bu kumaş
Biz yorgun, yıkılmış, geçerken bir dağı
Ufukta bir güneş battı yavaş yavaş
Yıllarca sonra el ele vardığımız
Geceyle gündüz arasında bir yerdi
Orada bahçelerde kopardığımız
Şimdi dişlediğimiz bu meyvelerdi
Oysa, özgürce tat almaktı yaşamdan
Yaşam boyunca bize çok gördükleri
Yapışmıştı tenimize acımadan
Acımanın o kapkara sülükleri
Böylesine o boyun eğmişken kadere
Bir gün kırılıverdi tüm buzlu camlar
Nice kör gecelerden geldik bu yere
Çökerken ömrümüze sonsuz akşamlar
Biz bu akşamlarda var olduk seninle
Bir günün batarken, bir ayın doğduğu
Çiçeklerin açtığı, güzelliğinle
Sararmış otların yemyeşil olduğu
Şimdi bütün sahteliklerden uzakta
Bir bahçedeyiz işte bir akşam vakti
Kendini bu hür esintiye bırak da
Giderayak huzuru buluruz belki
Bugün de geçer, büyür çocuklar da
Ve er geç öğrenirler aşka saygıyı
Kişi bazen bağışlanmayı umar da
Bağışlamak olur çoğu kez yaptığı
Sevecek güç varken henüz yüreklerde
Her insan kendi kendisini aşmalı
Ve zamanların kesiştiği o yerde
Her insan kendisiyle hesaplaşmalı