Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Kötülüğün Sıradanlığı
Yazar Hannah Arendt’e göre Eichmann davasında herkes karşısında Yahudiler’den nefret eden, sapık ve sadist, hasta ruhlu, kötü mü kötü bir cani görmeyi bekliyordu; oysa kitapta çizilen tasvire göre Yahudi soykırımının mimarı olarak sunulan Adolf Eichmann’ın psikopat, sadist bir canavardan ziyade korkutucu derecede sıradan, hatta fazlasıyla sıkıcı bir bürokrattan başka bir şey olmadığı. Eichmann’ın en önemli özelliği yüzeyselliğin ötesine geçememesi ve derin düşünememesi.  Eichmann o dönemde Nuremberg mahkemesinde yargılanan çoğu Nazi gibi kendisini “ben sadece emirlere itaat ediyordum” şeklinde savunmuş.Yani yaptığı tüm eylemler “yasal” eylemlerdi ve bunlar için suçlanamayacağını iddia ediyor. Yazar Arendt, Eichmann’ın emirlere itaat etmeyi tercih ederek düşünme ve muhakeme yetkisini kaybetmiş olmasıyla birlikte kötülüğün sıradanlaştığına vurgu yapmış. Arendt’e göre meselenin en ürkünç tarafı, Eichmann gibi bir “hiçkimse”nin böyle bir kötülük yapabilme kapasitesidir. Bu, kişiliğini ve düşünme yetisini teslim eden herhangi birisinin böyle kötü eylemler yapabileceğine işaret eder. Dolayısıyla Arendt’e göre asıl sorun Eichmann gibi ne sapık ne de sadist olan ancak dehşet verici şeyler yapmış binlerce "normal" insanın var olmasından kaynaklanıyordu. Arendt’e göre, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan kabusun altında yatan o ya da bu kişinin kötü olması değil, kurbanların ve mağdurların tüm güçleriyle bu sisteme direnmekte ısrar etmemeleri. Nazilerin işgal ettiği pek çok ülkede yerel Yahudi otoritelerinin (Judenrat) Nazilere Yahudilerin mal varlıklarını tasfiye etmek ve Yahudileri ölüm kamplarına göndermek konusunda yardım etmiş olmaları da akıl ve mantıkla izahı zor bir durum gerçekten. Arendt, böylesi totaliter bir rejimde bile insanın muhakeme yeteneklerini kullanarak ve vicdanına kulak vererek farklı bir seçim yapabilmesinin mümkün olduğunu söylüyor. Arendt’in yapmış olduğu kötülüğün sıradanlığı tespiti, otoriter ve faşizan yönetimlerin yükselişe geçtiği günümüz siyasetine de ışık tutuyor. Korkutucu olan, tıpkı İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi bugün de ailesi, arkadaşları tarafından sevilen iyi aile babalarının, sevimli teyzeler ve amcaların, vefakâr annelerin bir üst otoritenin verdiği kararları sorgusuz sualsiz kabul etmesiyle kötülüğün sıradanlaşmasıdır. Ali İsmail Korkmaz'ın mahalle esnafı tarafından dövülerek öldürülmesidir mesela buradaki kötülüğün sıradanlığı. Eichmann gibi ne sapık ne de sadist olan milyonlarca sıradan insan düşünme ve muhakeme yetilerini kaybettikleri için, vicdanlarına kulak veremedikleri için, tüm dünyada yükselen otoriter baskı rejimlerinin ya bir parçası haline geliyorlar, ya da bu rejimlerin baskısı altında, yeterince direnemeyen, ortak hareket edemeyen özneler haline dönüşüyorlar. İktidarı eleştirdiği için komşusunu ifşa eden mahalle bakkalı, bir bildiriye imza attığı için öğretim üyelerini işten atan üniversite rektörü, ya da ülkelerine gelen Suriyelileri ırkçı tepkilerle karşılayan ve onlara “niye ülkenizde savaşmıyorsunuz?” diye ders veren insanların hepsi aslında korkutucu derecede sıradan insanlar ve her yerdeler. Ancak yine de Arendt bize böylesine bir dönemde bile enseyi karartmamamız gerektiğini söylüyor. Zira baskı rejimlerinde bile insanın muhakeme yeteneklerini kullanarak ve direnerek farklı bir tercih yapması için bir manevra alanı var. Önemli olan zor zamanlarda insanın seçme özgürlüğünü kullanması, biat etmektense özgürlükçü, eşitlikçi bir dünyanın önündeki engellerin kaldırılması için hem bir birey olarak, hem de kollektif düzeyde mücadelesini sürdürebilmesidir...
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2012692 okunma
··
710 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.