Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ADAM Şöyle arkanıza yaslanın, elinize o an ki koşulunuza uygun nasıl bir ortamda iseniz onu içecek olarak alın (benim tavsiyem Canada dolaylarında yetişmiş üzümlerden özel olarak fermente edilen  Cabernet Sauvignon marka bir kadeh kırmızı...🤔yok yok tamam ince belli, belki bir Amasya bardağında hiçbir tavşana zarar vermeden elde edilerek hazırlanmış kan kırmızısı bir çayda olur 🥴) alıp, rahat bir koltuğa geçerek naçizane anlattıklarımı okursanız çok mutlu olacağım. Efendim şimdi size bir adamdan bahsedeceğim. Bu adamı özel kılan nedir ki, bu kadar anlatmaya değer gördün diyebilirsiniz. Hatta demişsiniz gibi kabul ettim. 😉 Bu adamın en önemli özelliği adam olması zaten. Evet yanlış duymadınız saygıdeğer okuyucu sadece adam olması... Onun dışında pekte kıymetli bir özelliğinin olduğunu duyan bilen var mı onu bende bilmiyorum. Efendim bu adamın bebekliği ve çocukluğu benim bildiğim kadarıyla direk adam olarak geçmiş. Yoksa bunca yaşına gelene kadar insanda biraz çocukluk kalırdı diye düşünmekteyim. Hani bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur derler ya, işte o ilk yediden önceki seneler biraz olsun içimizdeki çocuk benliğinin varolduğunun göstergesi değilse başka nedir ki? Ama bizim adamın içinde bu ilk yedi yıllık çocuklukta tam anlamıyla kendi gibi taşlaşıp adeta Rönesans dönemine ait bir mikelanj heykeli kıvamına gelmiş olacak ki, hâlâ o günkü kıvamını korumakta. Hayır adamı bir hafta toprağa gömüp çıkarsan küratörler bile anlayamaz son yüzyılda yaşadığını...Tarihini saptama konusunda çelişkili bilgiler vermek zorunda kalırlar🤔 Adamımızı biraz daha yakından tanımak için gelin isterseniz hani şu bir türlü göremediğimiz ve ne hikmetse inemediğimiz o yedi yaş öncesi prehistorik dönemi irdeleyelim. Biraz farazi yaklaşımlar olacağını şimdiden itiraf etmekte fayda var. Hani bir film izlemeden önce ilk sahnelerde “Bu filmde geçen şahıslar ve o şahısların tanıdığı tüm şahıslarla birlikte öbürsü diğer şahısların hepsi uydurmadır” denir ya, işte bizim adam için irdeleme dediğimiz durumda böylesi bir uydurma üzerine gerçekleşecek. Öncelikle Adamımızın sporla üremediği gerçeğinden yola çıkarsak (Hoş pek oturduğu yerden kalkmaz ve verdiği emirler ve talimatlarla etrafındakilere gayette iyi bir spor antrenmanı yaptırır) pek muteber bir dişi ve erkekten eşeyli olarak üreme sonucu dünyaya geldiğini kabul etmemiz gerekir. Yani diyebiliriz ki, adamımız safi adam olmadan önce eşey miktarda çocuk olmuş olması gerekir. Bu ön kabul esasına dayanarak anne sütü aldığını ama doğduğu değilde doyduğu yere göre emdiği çıkarımına gidebiliriz. Bu arada bu doğum ve sonrası ilk yedi yıl içinde eril fonksiyonun yani baba dediğimiz ve bizim adamımıza “Y” kromozomunu veren bilir kişinin ne yaptığı konusunda pek bilgimizin olmaması, adamımızın neden hiç çocuklaşamadığını neden hep adam olmak zorunda kaldığını ve adamlık diye ki, eğer varsa bir müessesenin tam zamanlı üyesi olmayı seçtiğini bize biraz olsun anlatabilir. Lâkin sonuçta bu bir seçim işi öyle değil mi? Neticede çoğu çocuk büyürken bir sürü rol model alarak onları kırk yama yapıp kendine bir elbise diker ve üzerine oturana kadar zaman içinde elden geçirip en son haline gelene kadar değiştirir, geliştirir. Ne hikmetse bizim adamımız sanki etrafında ne model alacağı bir adam, ne de üzerine giyebileceği bir kişilik elbisesi bulamamışta, birisi çıkıp: Al bakalım bu adamlık elbisesi de senin olsun, giy bakalım demiş ve o da herkesin sözünü dinlemek göklerin bir yazgısı dermiş gibi alıp giymiş ve zaman içerisinde de onu hiç elden geçirmeyip onca yıl adam olmanın böyle birşey olduğunu bilerek yaşamış. Peki, bu adam hiç oyun oynamış mıdır sizce? Benim tanıdığım adamın öyle oyun gibi çocukça uğraşlara ayıracak vaktinin olduğunu pek sanmıyorum ama yinede zorlama da olsa bir bakalım. Mesela elim sende ya da klasik saklambaç oyunları, belki bir bilye yuvarlama, biraz zorlamayla ip atlama, sek sek... işin doğrusu bu oyunların hepsini bendeniz oynadım ama bir türlü bizim adamı bu oyunların içine adapte edemiyorum. Dedim ya doğduğundan beri adam gibi davranan biri nasıl oyun oynarki? Benimde aklım bir türlü adamımızı tüm bu eğlenceli uğraşların içine koymakta zorlanıyor. Fakat yinede zorlamada olsa ilk yediye dair en azından bugünden geriye yavaş yavaş giderek bir çözümleme yapmak isterim. Mesela, şimdilerde bu adam zamanının çoğunu reklam dahil olmak üzere televizyon seyretmeye adamış birine dönüştüyse, muhtemelen daha küçükken izlemek istediği halde ona izin verilmemiş bir çocukluk geçirmiş olabilir. Zira o zamanlarda daha çok adamların izlediği programların dışında başka şeylere izin verilmiyor ve çocuğun da buna riayet etmesi istenmiş olabilir. Bildiğiniz gibi oyun bir çocuğun hem o andaki, hem de yetişkin halindeki yaşantısını düzenleme adına çok önemli bir girişimdir. Ve bu girişimler engellenirse ileride hayatı kocaman insanlar ama küçücük yaşantılar sarar. Bizim adamımızda işte bu kocaman adamlardan biri olma yolunda tüm bu girişimleri engellenmiş, ona söz hakkı verilmeden planlanıp küçük ve kabullenmiş hayatı için kararlar verilmiş olabilir. Gereksiz çıkarımlarda bulunup, bilmediği konular hakkında yorumlar yapabilme cesaretine de hep bu engellemeler sayesinde ulaşmış olmalı. Günümüzde neredeyse her gün güncellenen bilgi sarmalı içerisinde ne kadar beyhude bir çaba öyle değil mi? Günlük satılan gazeteler bile her geçen gün dijital ortama geçmeye çabalarken, bir haberin doğruluğu ya da geçerliliğinin neredeyse her saat başı değişmesi gerektiğini bildiğimiz şu dönemlerde, eski bilgilerine (ki bu bilgiye eklektik deneyimler eklenirse güncellenmesi daha kolaydır) her hangi bir ekleme ya da revize getirmeyen adamımızın ne kadar bilgili olduğunu varın siz düşünün. Tabi bu gereksiz ve kabul bağlamış enformasyona birde katır inadını da üstüne eklerseniz, deymeyin keyfine... Neticede hoşafın iyisini seçebilme kabiliyeti eşeklere bahşedilmiş bir yetenektir. Durun hemen peşin hükümlü olmayın, benimkisi bir benzetme sadece, teşbihte hata olmamalı...Elbet adamımıza sen bir eşeksin demek istemedim. Bu çıkarım sadece sana aittir sevgili okuyucu. Şimdi durduk yere neden zan altına gireyimki... Adamımızın yetiştirildiği dönemi göz önünde bulundurursak muhtemelen o zamanların psikoloji ekolü olan davranışcı yaklaşımın ağır bastığını görebiliriz. Pavlov’un köpekler üzerinde deneyip başarılı olduğunu düşündüğü klasik koşullanma yönteminin insanlar üzerinde de geçerli olduğu kanısı adamımızın çocukluğunu sadece yoketmekle kalmayıp onun adeta bir köpekmişçesine ödül ve cezalara uygun yetişerek bilişsel gelişimine darbe vurduğu sonucuna ulaşabiliriz. Neticede bu ekolün en elle tutulur sermayesi çevre faktörünün çocuğun gelişiminde en önemli yeri olduğu fikrine dayanır. Ortamın yapılandırılması çocuğun bilişsel sürecini de etkiler anlayışı hakim dönemin çocuklarında bugünün adam anlayışını oluşturmuş olabilir. Henüz adamlığın ne olduğunu bilmeyen çocuk ona sunulan izole çevre ile ben artık adam oldum Heheyytt diyerek içini dolduramadığı kavramları da olduğu gibi alarak bugünün adamına doğru evrilir. Birde bu tip adamlarda tıpkı bizim adamımızda olduğu gibi gücü elde etme çabası ve fakat eğer o gücü bulamazsa gücün yanında bulunma anlayışıda ağır basar. Çoğunun elinde zamanında sönümlenmiş ve artık işe yaramaz yetenekler vardır. Her işten anladığını zanneden adamlar çoğu zaman oturduğu yerden devlet yönetir, futbol maçı idare eder, hatta ben oturduğu yerden tavandaki lâmbayı, tuvaletteki rezervuarı değiştireni bile gördüm. Tüm bu bilir bilmez davranışlara zamanında yeterli özgüveni kazanamamış, gerekli ilgiyi ve övgüyü alamamış ve kendini gerektiği şekilde geliştirme imkanına ulaşamamış veya bunu bizzat kendisi istememiş olabilir. Eh, bu şekilde anlatınca insan acır bile böylesi şartlarda yetişmiş bir adama öyle değil mi sevgili okuyucu 😔 Bakın bana suç atmayın diye söylüyorum acıyacaksanız da siz acıyın! Benim görevim bunu anlatmak başka bir derdimde yok. Sonra demedi demeyin. Efendim adamımız sahip olamadığı imkanların başkaları tarafından elde edildiğini gördükçe bu seferde kendi kaderine küsmesin mi? Sonuçta o elinden geleni yapmışmış (ki elinde iyice körleşmiş bir yetenek olduğunu daha önce söylemiştim) hatta daha fazlasını da yaparmış ama istememiş. Eğer birileri ona “hadi” sloganıyla yaklaşaymış, o da onlara “de haydi” diyerek eşlik edebilirmiş. Lâkin kimse ona “E haydi” dememişmiş, o da onlara “de haydi” diyememişmiş, Halbuki birileri.... Tamam tamam bu haydi fazla uzadı, sonuçta İsviçre Alplerinde değiliz. Nihayetinde adamımız kendi makus kaderine boyun eğmek zorunda kalmış dememi bekliyorsunuz ama o iş öyle değil. Adam bu adam içinde zerre çocuk kalmamış bir insan sorarım size hiç boyun eğer mi yıllarca mücadele ettiği kendi güçsüzlüğüne? Yıllarca emek vererek diktiği ve kendini hapsettiği o duvarların yıkılmasına müsaade eder mi sizce? Tek alıştığı yaşam ekosistemini değiştirir mi siz istiyorsunuz diye? Ona akıl mı vermeli diye düşünüyorsun ey sevgili okuyucu. Ben sizinle onun arasında elçi bile olmam ona göre, eğer bunu tek başınıza yapmak isterseniz buyurun deneyin şansınızı. Ben bir kere değil yüzlerce kez denedim ama başaramadım. Artık bundan sonra parmağımı bile kıpırdatmam. Ne dedin okur; Ben de ne çok acımasızca mı davranıyorum? Yapma ama, bunları yazıyor olmam bile ona bir yardımım dokunsun diyedir.  Belki birileri benim göremediğim şeyleri görür de “Ya bak aslında şöyle söylesen bu adam da böyle olur” Yok okur yok. En iyisi hepimiz kendi işimizi yapalım. Ben yazmaya devam edeyim, sen de varsa bir fikrin katılırsın zaten okurken. Adamımız sürekli hayıflanmayı meziyet kabul etmiş. Olana olmayana kahır bela okumayı ilke edinmiş. Sorarım sana sevgili okuyucu; Defalarca toksik cümleleri adeta Kırk Haramilerin saklı hazinesinin bulunduğu mağara kapısını açacakmış gibi söyleyen, her olumluya bir kulp takıp olumsuzlamaya çalışan, elinden gelmediği halde mış gibi yaparak rol çalmaya, elinden gelenide yaparken sanki size bir kral sıfatıyla lütuf veriyormuş gibi davranan bir kişiye ne söyleyebilirsiniz? Ben sıramı savdım, şimdi sıra sizde... İşte adamınız bu, artık ne söylemek isterseniz söyleyin, ona nasıl davranmak isterseniz öyle davranın. Ben diyeceğimi dedim. Değil sözcü elçi bile olmam gayrı....Haydin kalın sağlıcakla -Ertan YAVUZ 🙋🏻‍♂️  
·
371 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.