'Yalnızlık İçinde Ölünür'Modern toplumun görünmeyen nahoş yüzünü ortaya koymada başarılı olan Emile Zola, beş kısa öyküden oluşan Nasıl Ölünür'de; bir aristokrat olan Kont Vertueil'in, burjuva sınıfından Bayan Guérard'ın, eşiyle esnaflık yapan Adélé'in, işçi sınıfından Morisseaular'ın oğlu Charlot'un ve köylü Jean-Louis'in ölüm sürecini nasıl yaşadıklarını okuyucularına başarılı bir şekilde tablolaştırıyor.
• İnsanların sadece hayatlarında değil, ölürken de hayattayken olduğu gibi bir sınıfın mensubu olduğunu ve bu sınıfın sahip olduğu toplumsal ayrıcalıklara, ekonomik haklara göre -ölüm sürecini- yaşadığını vurgulamak istemiş, Zola. Bunu yaparken de öncüsü olduğu akımın bir getirisi olarak gözlem gücünden yararlanmış, gerçeklik ilkesine bağlı kalmış, sade ve yalın bir dil kullanmış.
• Kitaptaki karakterlerin ölüm sürecini yaşarken içinde bulundukları -yalnızlık- duygusu beni gerçekten etkiledi.
Kont, ölüm döşeğindeyken etrafındakilerin sahte davranışlarını, sıkıcı komedilerini istemez. Bilinçli, seçilmiş bir yalnızlıktır bu... Bayan Guérard, etrafında oğulları olmasına rağmen oğullarının kendisini soyacağı düşüncesiyle, güvensizlik ve korkunç düşünceler içinde can verir. Bir bakıma kendisini anlayan biri olmadığı için kaçınılmaz bir yalnızlıktır içinde olduğu durum. Adélé ise eşi tarafından çok sevilmesine rağmen son nefesini yalnız verir. Çünkü eşi tüm zamanını çalıştığı kırtasiyeye ayırmak zorundadır. Hayallerini ertelemeyi alışkanlık haline getirmiş çiftin, aralarında anlaşarak tercih ettiği bir yalnızlıktır bu. Lois Baba ise çocuklarının hasatta olduğu sırada yine yalnızlık içinde ölür. Hasat başladığı için tek bir sabah ziyan edilemezdi! Böylece babaları son nefesini verirken ölüme -terk edilmiş bir yılkı atı- gibi gider. Morrisseau çiftinin oğulları Charlot ise can verirken anne ve babası yanında olmasına rağmen yoksulluğun getirdiği yalnızlık içinde, karanlık ve soğuk bir odada son nefesini verir. Karanlıktan körleşmiş bir baba, kibritleri arka arkaya çakarak çocuğun yüzünü görmeye çalışan bir anne.. Tüm bu ölüm sahnelerini okurken düşündüğüm tek şey, son nefesini veren bu insanların acısını paylaşacak, onları teskin edecek bir yakınlarının yanlarında olmamasının ne kadar ürkütücü olduğuydu.
• Kısa olmasına rağmen çok derin mesajlar taşıdığını düşündüğüm Nasıl Ölünür'de beni etkisinde bırakan diğer bir konu da yaşanan bu kayıpların arkasından yakınlarının normal hayata geçiş sürecinin hızlılığı oldu.
- Kontun ölümünün ardından hayallere dalmış olan Kontes;
- Bayan Guérard'ın oğullarının zaten oynadıkları dramın sona ermesi ile miras kavgasına başlamaları;
- Adélé'in eşinin hissettiği tek şeyin yorgunluk olması ve Adélé'in kız kardeşiyle ölünün önünde kavga etmesi;
- Charlot'un yokluk içindeki anne babasının komşunun getirdikleri yiyecekleri ölünün yanında iştahla yemeleri ve cenazeden sonra toplulukla şarap içip neşe içinde olmaları;
- Lois Baba'nın çocuklarının da toprak böyle şeyleri kanıksamayı onlara öğrettikleri için çok üzüntü taşımamaları, sona eren hasatın memnuniyeti içinde olmaları.. ölenlerin ardından kalanların hayata ne kadar hızlı adapte olduğunu gösteriyor. Bu da beni etkileyen ve üzen diğer bir durum oldu.
• Beş kısa öyküyle çok daha fazlasını anlatan Nasıl Ölünür'ü herkese öneriyor ancak diğer okurlar gibi bir çırpıda bitirebileceğiniz bir kitap olarak nitelendiremiyorum. Çünkü yavaş okuyarak üzerinde uzun süre düşüneceğiniz, okuduklarını sindirmenizin zaman alacağı bir eser bence. Hala düşünüyorum, ölümü, Lois Baba'nın çocukları gibi hayatın bir döngüsü olarak mı kabul etmeli miyiz? Ya da yitip gidenleri, ardında bıraktıklarıyla anmalı, yasını mı tutmalıyız?