Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

176 syf.
8/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Kürk Mantolu Madonna
Uzun zamandır okumak istiyordum, şimdiye kısmetmiş. Sabahattin Ali’nin kalemiyle tanıştım bu kitapla. Toplumdan silik, sessiz bir karakter olan Raif Efendi’nin hikayesini anlatıyor bize. Meğer neler yaşamış bu sessiz beden… Okudukça şaşırdım. Neredeyse tek kelime konuşmayan sadece işine odaklanan bir adamdır Raif Efendi. Bu sessizliği, insanların ona bitki muamelesi yapmasına neden olur. Sanki duyguları yokmuş, yaşayan bir ölüymüş gibi davranırlar ona. Kocaman bir aileyi tek başına geçindiriyordur zavallı adam. Yaşadıkları ve saklı geçmişiyse yatağa düşünce açığa çıkar. Yine bir gün hasta olmuştur Raif Efendi. Hastalığı bedensel değil ruhsaldır aslında, yapmak isteyip yapamadıklarının, içinde kalanların sonucudur. Bu sefer hastalığının ağır olduğu anlaşılır. Çalışma arkadaşı, Raif Efendi’nin eşyalarını toplayıp evine getirir. İçlerinden kara kapaklı defteri bin bir yalvar yakarışla alır ve açıp okumaya başlar. Bundan sonrası bambaşka bir alemdir. Babası, Raif’i gençken iş öğrenmesi için Berlin’e göndermiştir. Feminist, o yıllara göre modern bir düşünce yapısına sahip bu genç adamsa gününün büyük çoğunluğunu okuyarak ve sanat galerilerini gezerek geçirir. Bir taraftan babasının ısrarlarını mektuplarla geçiştirmeye çalışırken diğer taraftan da Berlin’i insanlarını gözlemler. Abartıldığı gibi olmadığını fark eder buraların. Nesi varmış Avrupa’nın? Onlar da etten kemikten insan. Bir gün hayatını tamamen değiştiren bir olay yaşar. Bir sanat galerisinde gördüğü kürk mantolu bir kadın portresine aşık olur. Resmi yapan ressamla konuşur ama gözü portreden başka bir şey görmez. Halbuki aşık olduğu portre tam karşısındadır. Ama o ısrarla ‘Kürk Mantolu Madonna’ sını arar. Gel zaman git zaman birden fazla yerde denk gelirler Maria Puder ve bizim bedbaht şaşkın Raif Efendi. Aynı gazinoda, sergide karşılaşıp dururlar. Öyle ki artık hep beraberlerdir. Tanışma zamanları gelmiştir. Maria, gerçek aşkı arayan maddiyattan çok maneviyatla ilgilenen bir karakter, sert gibi görünüyor ama tek istediği gerçek sevgi. Raif ise malumun ilanı, yaşamı için bir sebep arayan şaşkın ve sessiz bir karakter aynı zamanda da silik. Bu ikili arkadaş oluyorlar, öylesine mutlu ki Raif… Gözü hiçbir şey görmüyor Maria’sından başka. Maria, bunun bir arkadaşlıktan daha ileri gitmemesi gerektiğini belirtip duruyor. Okurken ‘ne kadar da sert bir karakter, soğuk’ diyorsunuz ama ne kadar da haklıymış anlıyorsunuz. Çünkü bu ikili arkadaşlığı daha da ileri taşıyorlar, sevgili oluyorlar. Kadın-erkek ilişkileri hep böyle midir? Birbirine yakın bir kadın ve erkek arkadaş olarak kalamaz mı? Eğer arkadaş olarak kalmazlar ve daha da ileri giderlerse bu ileride pişmanlıklara sebep olmaz mı? Birbirlerine bakmaya yüz bulabilirler mi sonra? Bence arkadaş olarak kalmalı bazı insanlar, bunu ilişki boyutuna döktüğünüzde iş ciddileşir ve aralarına kalın duvarlar örülür; arkadaşlık, saflık-paylaşım-güven üzerine kuruludur, atılacak yanlış bir adım temelleri sarsıp arkadaşlıklara zarar verir. Toplumumuzu incelediğimizde fark ediyoruz bunu, insanlar önce yakın arkadaş olur sonradan bu arkadaşlık başka şeylere dönüşür ve sonuçta elimizde pişmanlık kalır. O kadar net söyleyebilirim ki bunu, gözlemlerime dayanarak. Bizim toplumumuzda, insanımızda ‘yakın arkadaş’ kavramı yok maalesef. Bir kadın ve erkek yan yanaysa kesin sevgilidir, ya da sevgili olmalıdır. Halbuki herkes evlenmek, sevgili yapmak zorunda değil. Sonra ne oluyor? Bunun aşk olmadığını fark ediyor ikisinden biri veya ikisi de ve ayrılıyorlar, gelsin bitmek bilmez acılar şimdi. Bu yanlış ya! Yakın arkadaşla olmaz diyorum, o arkadaşınız olarak kalmalı, bence. Maria yapamayacağını düşünüyor ve ayrılıyor Raif’ten. Ama Raif bırakmıyor, hastayken Maria’ya bakıyor onu hiç yalnız bırakmıyor ve Maria’nın güvenini kazanıyor. Hep böyle olmaz mı zaten? Kadın, uzatıp daha fazla birbirimize zarar vermenin anlamı yok deyip ayrılmak ister ama erkek bir şekilde güvenini kazanır sonra da ellerinde kalan hayal kırıklığı olur. Bizimkilere de aynısı oluyor, dik başlı Maria şaşırtıcı ve oldukça doğal bir değişim yaşıyor. Burası önemli, karakterlerin hiç biri birden değişmiyor, her şey zamanla ve gayet inandırıcı bir şekilde oluyor. Raif ve Maria her şeyi düzeltip yeni bir hayat kurmaya hazırlanırlarken Raif’in, babasının ölümü dolayısıyla memleketine dönüp miras paylaşımı yapıp işleri devralması gerekiyor. Maria da annesinin yanına dönüyor ama Raif işlerini düzeltince Türkiye’ye, Raif’in yanına geleceğini söylüyor. Mektuplaşıyorlar, özlüyorlar birbirlerini. Maria, son mektubunda “Raif, önemli bir havadisim var. Yanına gelince söyleyeceğim.” Yazıyor. Kitabı okurken tahmin etmiştim, o kadar çok eski Türk filmine maruz kaldım ki… Dedim ki yok artık! Ama gerçekten de öyle oldu. Sonra da mektuplar kesiliyor, bizim gururlu erkeğimiz (!) Raif de “kesin yeni birini buldu” deyip evleniyor. Bunu okurken de ben sinir krizi geçiriyorum. Mai ve Siyah’tan sonra birde bu… Kafayı kırıyordum valla. Yıllar geçiyor ve Raif gerçekleri öğreniyor. Meğer Maria hamileymiş ve bebeğini doğururken ölmüş. Yani bizim süper zeka erkeğimiz yıllarca bir hayaletten nefret etmiş. Sonra kızını da görüyor ama yanına bile gitmeye tenezzül etmiyor, silik korkak! Hayatı boyunca hiçbir şeye cesaret edememiş ve hiçbir şeyi riske atmamış bu sebeple de bomboş bir hayat geçirmiş bir adam olarak gözlerini kapıyor. Belki evlenmeseydin bu kadar kızmazdım sana Raif! İnsan hiç mi merak etmez ya! Hiçbir şeye cesaret etmemiş bir adam… Hiçbir şey uğruna mücadele vermemiş bir korkak! Hem Maria’nın sonu oldu hem de başka bir kadınla evlenerek onun sonu oldu. En sonunda da kendi sonunu hazırladı. Zavallı Maria da kendini suçladı. “Şimdi aramızda noksan şeyin ne olduğunu biliyorum! Bu eksik sana değil, bana ait… Bende inanmak noksanmış… Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum…” (sf.138) Ah Maria! Sevseydi geri dönerdi, peşine düşerdi arar sorardı. Gururuna (!) yenik düştün Raif! Ya da kafasında kurduğu saçmalıklara. Kitap genel olarak böyleydi, üst üste iki Türk Edebiyatı klasiği okumayın arkadaşlar, bence. İçiniz kararabilir çünkü. Yazım dili gayet açık, anlaşılır, net. Sevdim seni, Sabahattin Ali. Verdiği mesajlar gayet net. Tabii benim memleketimde düşünen insanlar öldürülür, maalesef. O zamandan bu zamana kadın-erkek ilişkilerinde değişen bir şey olmaması ne acı! Bir oturuşta, üç saatte bitti. İnceleme yazıp yazmama konusunda kararsız kaldım, en sonunda dedim ki böyle bir kitaba inceleme yapmazsam olmaz. Ne olursa olsun basit düşüneceğim. Benim hayat felsefem bu olsun: basitlik! Her şey çok basit, biz zorlaştırıyoruz. Seviyorsan söyle, gidiyorsan git. Aklında kalacağına söyle, yaz, dök içini. Vereceğin tek bir hesap var o da Allah’a. Seven gitmez zaten, gerçekten sevseydi arar bulurdu. Son olarak da kitapları kafana takma, inan bana hayat kitaplarda olduğu kadar karmaşık değil. İyi biri olup doğru yoldan ayrılmazsan. :))
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · İş Bankası Kültür Yayınları · 2023314,5bin okunma
·
274 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.