Cinsiyetsizleştirme politikası, özellikle 30'lu yıllardan sonra toplumsal yaşamda belirginleşmiştir. Romanlar, tiyatro, filmler, afişler belirgin biçimde "cinsel anlamdan" soyutlanmıştır.
Bunları aşırı cinselleştirilmiş ve kadın bedenini nesne olarak kullanan günümüz dünyası ile karşılaştırdığımızda ilginç bir manzara karşımıza çıkmaktadır. Örneğin kadına yönelen egemen pornografik bakış, cinsel püritenliğin etkili olduğu koşullarda bir nebze de olsa ketlenebilmektedir:
"Doğu Almanya'da 1960'lardan itibaren gelişen çıplaklık kültürü, örneğin plajlarda çıplak güneşlenmek ve yüzmek, alınan polisiye önlemlere rağmen giderek yaygınlaşıyor ve sonunda ulusal bir norm halini alıyor. Bu, Doğu Almanya'daki kadınların bedenleriyle ilgili daha az takıntılı olduklarının bir kanıtı olarak da okunabilir, erkeklerin saldırgan cinselliğinin bir nebze olsun ketlenmiş olduğunun göstergesi olarak da. Sonuçta, Doğu Alman polisinin yıllarca engelleyemediği çıplaklık kültürünü, Duvarın yıkılışının ardından "çıplak Ossi"leri görmek için plajlara akın eden, "bakışları pornografik olarak eğitilmiş" Batılı erkekler bir kaç hafta içinde çökertiyor, çünkü kadınlar bu erkeklerin bakışları altında kendilerini artık rahat ya da güvende hissedemiyor."