iskoçya'da ufak bir köye, zengin toprak sahiplerinden kiraladıkları alanları işleyerek, yarı aç yarı tok geçinmeye çalışan insanların arasına konuk oluyoruz.
köy halkının mecburiyeten atadığı köy hakemi ve beraberindeki iki kişiyi öldüren roderick'in kısa yaşamı ve devamındaki hapishane günlükleri.
hapishanede yazdığı notlar üzerinden bu cinayete neden olan güdüyü anlamaya çalışıyoruz. bana kalırsa 19. yy iskoçyası da bizdeki durumdan pek farklı değil. yoksulluğu, kendi toprağına sahip olamama yoksunluğu, eğitimsizliği, büyük kentlere göç edip yaşamının kurtarabilme içgüdüsünü görüyoruz.
haksızlığa uğruyorsunuz, ailenizin varlıkları kasıtlı biçimde elinizden alınıyor, babanız elinden geleni size göre yapabilme maharetine sahip değil. sıkışmışlık hissi. böylesi bir durumda yaşanabilecek çaresizliği yazar okuyucuya geçirebilmeyi başarmış.
şunu düşündüm: eğer ses çıkarmazsanız, sizden intikam almaya çalışanların istediği olacak ve sefaletiniz katlanacak. peki sınır neresi? ikisi hiç şüphesiz masum, üç kişiyi katletmek sorunları çözer mi? haklı olmanız, adaletin olmadığı bir yerde bile olsa canlara kıymaya değer mi? suçun doğası ve suçlunun psikolojisi üzerine bence muntazam bir metin kan izlerinin peşinde.