Gönderi

253 syf.
·
Not rated
Bir Avuç Kül ve Meryem'in Mahmut'u
Zaman zaman içinde Zaman kalbin ritminde Aşk hepsinden ötede... Okur bazen bir kitabın etrafında kuş gibi çırpınır. Kanatları onu nereye götürürse, orada nefeslenmek ister. Sayfaların arasında çırpınırken, elime değen kitabın göğüne doğru fırlattım kalbimi. Kanatlarım beni Göygöl'ün sularından geçirip Azerbaycan'ın Gence şehrine götürdü. Bir sarayın penceresinde konakladım, merakım başıma hep iş açsa da sahiplendiğim yegâne duygumdu. Nihayetinde bir kuş suretinde kimse tanımazdı beni, Gence'nin hükümdarı Ziyad Han bile! Kamer Banu'nun gözlerine bakarken gördüm onu. Banu'nun başı düşüktü, omuzları kırgın. Kamer Banu Ziyad Han'a hatun olalı dokuz yıl geçmişti ancak ona bir evlat verememişti. Dualar, iksirler, büyüler kâr etmiyordu. Gence'nin gökyüzüyle konuşanları, karanlığa üfleyenleri, sabahın hayrında secde eden başları… Hepsi Kamer Banu ile hanlarının bir çocuğu olsun diye koşturuyorlardı ancak nafileydi… Kamer Banu'nun gözünün yaşını sileyim, Ziyad Han'a bir iki tesirli cümle söyleyeyim dedim, kanatlarımı açtım, bir baktım elimde Azeri yazar Elçin Efendiyev'in Mahmut ile Meryem'i. Ne Kamer Banu'nun gözünün yaşını silebiliyorum ne Ziyad Han'a tesirli sözler edebiliyorum. Onlar sayfaların ardında duran bir efsanenin kahramanları. Ben onları görüyorum ama onlar beni görmüyor ya da ben öyle sanıyorum! Yirmi birinci yüzyılda bile çocuksuzlukta akla gelen ilk figür kadınsa, bir efsanenin içindeki kısırlığın başkahramanı da ebet bir kadın olabilir(!) Yazardan başka ne bekleyebilirdim ki diyorum. Kuş olup uçsam, hatta bir düşünce parçası olup Kamer Banu'nun beyninde konaklasam bir süreliğine! Öyle yapıyorum, Kamer Banu'nun beynindeyim ve burası çok karışık. Çaresizliğin hat safhasında, karanlık yüzlü Kısır Karı'da arayacak son medeti. Kararlı. Saraya çağırttı. Kısır Karı Kamer Banu'ya bir şeyler fısıldadı. Kamer Banu yanına bu karanlık yüzlü cadı kadını, Sofu'yu ve birkaç yaveri alıp yola düştü. Kurt ve Dilsiz'i buldular. Kurt, Dilsiz'e fısıldadı; Dilsiz, Kamer Banu'nun gözlerine doğru bir bakış fırlattı. Banu'nun aklı hala karışık, ama inanıyor çünkü Ziyad Han'a tahtının varisi bir çocuk doğurmak istiyor, çünkü kadınlığını böyle ispat edecek Gence'nin hanına, halkına… Beyninde değilim artık Kamer Banu'nun, Dilsiz onu sözle bezerken orada olmak istemedim. Canım sıkıldı. Neden hep bir kadın ispat etmek zorundadır bir şeyleri sevgili okur? Kadınlığını, anneliğini, eşliğini, gelinliğini, mesleki kariyerini… Çoğaltalım mı daha? Hayır, lütfen kalsın dediğini duyar gibiyim. Efsaneler ya da gerçek hayat, ikisinde de hayatımız zor sanki! Tamam, susuyorum bir kuş olup yeniden Dilsiz'in kel kafasına konuyorum! Dokuz ay dokuz gün sonra bir oğlun olacak, ancak yolu taht değil aşk olacak diyor Kamer Banu'ya Dilsiz. Banu'nun umurunda mı, hem de erkek çocuk, nihayetinde taht onun olmayacak mı, hareminde aşk çok olacak ama tahtı hep bir tane olacak! Banu'nun gözleri ışıldıyor, Banu'nun kalbi sevinçle doluyor. Her ne olursa olsun annelik efsanelerde, dünyada ve ahirette kutsal bir duygu biliyorum, kadınlığın en güzel merhalesi farkındayım… Türk edebiyatının Aslı ile Kerem hikâyesinin Azerbaycan türünü, Mahmut ile Meryem'de yaşatıyor Elçin Efendiyev. Halk edebiyatı türünde anılan bu efsanevi anlatılar günümüzdeki güncelliğini korurken modern edebiyatın geleneğin memesine yapıştığını ve kanırta kanırta emdiğini de açıkça görüyoruz. Elçin'in kaleminden çıkan bu eser, aynı zamanda tarihe de aynı tutmakta; Şah İsmail Ve Yavuz Sultan Selim'in karşı karşıya geldiği Çaldıran savaşı üzerinden, devlet idaresi mesajları verip, savaşı Mahmut'un gözüyle görmekte, hümanizmin gerçekte uygulanabilirliğini çürüterek ütopyasını yıkmaktadır. Aşkın külü: Mahmut ile Meryem Bir kuş olup Gence semalarına varıyorum yine sayfalar arasından. Kamer Banu'nun çığlıkları kulağımı sağır ediyor. Dilsiz'in kehaneti dokuz ay, dokuz gün sonra tutuyor. Ebe kanlı bir vücudu Kamer Banu'nun göğsüne konduruyor, Ziyad Han adına "Mahmut" diyor. Kamer Banu kısır olmaktan kurtuldu, Gence halkı memnun, Ziyad Han'ın artık bir varisi var, Ziyad Han şükür deminde, tahtı artık sağlam! Mahmut ile aynı zamanda bir keşişin çocuğu da dünyaya geliyor; Meryem. Adı gibi tertemiz doğan ve babasının ömrünce günahsız diye vasıflayacağı bir çocuk olma olarak büyüyor. Mahmut büyüyor büyümesine ama kılıçla değil sevgiyle, cenk meydanında değil kütüphanelerde. Erkekliğini ispat için gönderilen köle kıza okuma yazma öğretiyor. Mahmut aşkın gölgesinde filizlendiğini bilmeden, babasının kendisine karşı öfkesini anlamıyor. Elinde kılıçla karşısına çıkan Bayındır'a karşılık vermiyor. Çünkü Dilsiz daha onun doğacağını haber verdiği an kılıç ehli değil aşk ehli olduğundan haber vermişti. Elbet bunu o bilmiyor. Kırlarda dolaşıp, şiirler okuduğu, gökyüzüne bakıp sonsuzluğa sevindiği demde, bir ırmak kıyısında gördü Meryem'i. Gördü ve gözlerini Meryem'in kalbine astı. Meryem'de Mahmut'u gördüğünde kalbini Mahmut'un gözlerinde bıraktı ve Mahmut'un senelerdir gölgesinde filizlendiği aşk çiçek açtı. Meryem İsevi, Mahmut Muhammed ümmetinden. Meryem Keşiş kızı, Mahmut han! Aşk imkansızlıklar içinde doğup büyümüyor muydu zaten? Kitap iki din noktasında da zaman zaman sorgulayıcı bir üslupla okurun karşısına çıkıyor. Çeviriyi yapan Ali İhsan Durmaz, Azeri Türkçesinden Türkiye Türkçesine çeviride bir takım handikaplara düşüleceğini belirtse de önsözde, başarılı bir iş çıkardığı ortada. Baba Keşiş'in kızı Meryem'i Mahmut'tan kaçırması ile gelişen olaylar, Ziyad Han'ın ölümü ve Mahmut'un Meryem'i bulmak için yola revan oluşuyla okuyucuyu sürükleyen Elçin, tam vuslat sahnesi yazmış derken okurun yaşadığı sürprizler… Hikâyenin efsanevi özelliğini ele alacak olursak elbette fantastik öğelerin anlatımda kullanımı kaçınılmaz olmuş. Aynı zamanda senaristlerin de ilgisini çeken bu hikâye, 2013 yılında Türkiye- Azerbaycan ortak yapımı ile başrollerini Aras Bulut İynemli ve Eva Dedova'nın oyunculuğu ile sinemaya uyarlanmış ancak film kitapla kıyaslanınca maalesef vasatın altında kalmış. Senarist kitabı bir başkasına okutmuş da öyle çekmiş gibi! İki ayrı dinden, iki temiz gencin hikâyesi olan bu kitap okuruna keyifli vakit geçireceği gibi Azerbaycan edebiyatı ve Elçin hakkında da bir şeyler öğrenmeye yöneltiyor okurunu. Bu bakımdan kitabı yayınlayan Ötüken neşriyatta bir teşekkürü hak ediyor sanırım. Aşk bir bakış, bir gülüş makamındaydı. Mahmut Meryem'e bir kere baktı, Meryem'in kalbi sıkıştı. Meryem Mahmut'un saçlarına dokundu ve Mahmut kül oldu… Aşk, ateşin doğurduğu bir çocuktu, büyürken insanı kül ediyordu. Mahmut ile Meryem Elçin Efendiyev Ötüken Yayınları 253 Sayfa Bu yazı Ayraç Dergisi 87. Sayıda yayımlanmıştır.
Mahmut ile Meryem
Mahmut ile MeryemElçin · Ötüken Neşriyat · 2019204 okunma
·
395 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.