Martin Eden fakir, eğitimsiz, doğru düzgün konuşmasını bile bilmeyen barbar bir gençtir geçimini denizcilik yaparak kazanır ve parası bitene kadar karada ablasının evinde kiraladığı odada kalır. Sokakta dayak yiyen bir çocuğu kurtarır, çocuk onu yemeğe davet eder ve orada çocuğun ablası olan Ruthla tanışır ve ona aşık olur. Ruth burjuva sınıfından bir kızdır okumuş, kültürlü, varlıklı Martinin taban taban zıddıdır. Onu elde etmek için çabalar kitaplar okur, onun sınıfına yükselmek ister. Yazar olmaya karar verir durmadan dener, çabalar ama hiçbir dergi hikayelerini, denemelerini basmaz. Bir yerden sonra istediğini elde etmiştir, başarılı bir yazar olmuştur. Bu başarıyı elde etmek için harcadığı, kaybettiği her şeyi herkesi geri kazanır. Ama bir şey fark etmiştir onun hayalini kurduğu şey bu değildir bu sınıftaki insanlar böyle olmamalı der kendi kendine onların gerçek yüzünü, iki yüzlüğünü görmüştür. Kendini onlardan da üstün görmeye başlar, eskiden takıldığı insanlarla görüşünce onların daha iyi daha samimi olduğunun farkına varır ama artık ne o zengin burjuva insanlarla mutlu olabilir ne de eski sınıfındaki yani işçi sınıfındaki insanlarla. Bu büyük başarı aynı zamanda onun esrarengiz bir sona da sürüklemiştir. O sonu da okuyup sizin görmeniz en doğrusu olacaktır. Okuması keyifli, içinde felsefi, soyolojiik ve psikolojik çok şey barındırıyor. Jack London gibi sosyalist birinin böylesine bireyci Martin Eden gibi bir karakteri yaratması ve ona böyle bir son vermesi bireyci insanların elde ettiği amaçlardan sonra nasıl amaçsız kaldığını ve mutsuz olduğunu vurgulamıştır. Özetle okuyun okutturun gayet güzel ve okunulası bir eser.
