Kesinlikle doğru. Ve sürekli kendi içinde günlük kaosunu doğuruyor gibi. Bir arkadaşım iş gezisi için bir haftalığına Almanya'ya gitmişti. Döndüğünde şöyle bir tespitini ve bundan çok etkilendiğini söyledi:
- Orada insanlar için ancak kitlesel kaos olabilir. Savaş veya büyük bir doğal felâket. Onun dışında insanlar gayet sakin. İşe giderken, okulda, evde, sokakta, otelde, iş yerinde,.. Her yerde bir sakinlik havasını hissediyorsun. Bireysel hayatlarının ayrı bir özgürlüğü ve refahı var. Ve bunu bir şekilde oluşturmuşlar. Bozacak etkenleri de ekarte etmek için katı bir sistem kurmuşlar. Mesela mesai içinde esnek olmamak ama mesai bittiğinde hayat memat meselesi olsa bile iş yerinden ayrılmak ve kendine, hayatının içindekilere zaman ayırmak üzerine geçiyor günleri. Bizde öyle mi? Yataktan kalkarken iç sıkıntısı ile kalkıyoruz. Bunda tabii ki de ülkenin ekonomik durumunun, bireye yansıyan aşırı yüklerinin de etkisi var. Ama sonuçta onlarda da bir sürü malî ve siyasi sorun var. Fakat bu topluluk nezdinde kalıyor. Bizim her hareketimiz ve hatta duygu geçişlerimiz bile bir kaos sürecinde işliyor. Dediğin gibi belirsiz, güvensiz, programsız yapı içinde "acele hayatlar" yaşıyoruz. İşlerimiz, yollarımız, konuşmalarımız, sevdalarımız, yargılarımız, tahammüllerimiz, aşklarımız ve dahi ölümlerimiz,.. Her şey acele... 17 yaşındaki insana bakıyorum. 30 yaşındaki insanın yorgunluğu, bezmişliği var üzerinde. Acele büyüyor nesil ve ayakta gidiyor ecele...