Bedenleşmiş özne, kesişen kuvvetlerden (duygular) ve uzay-zaman değişkenlerinden (bağlantılar) oluşan bir süreçtir. Beden kavramıyla, öznelliğin çokişlevli ve karmaşık yapısına atıfta bulunuyorum. Beden, kendisini yapılandıran değişkenleri -sınıf, ırk, cinsiyet, milliyet, kültür- hem kapsayan hem de bunların ötesine geçen, insana özgü bir kapasitesidir. Bu yaklaşım, toplumsal imgesel mefhumunu da etkiler. Özne-oluş süreci, bir dizi kültürel dolayım gerektirir; özne, maddi ve semiyotik koşullarla, yani kurumsal kurallar ve düzenlemelerin yanı sıra bunları sürdüren kültürel temsil biçimleriyle de uğraşmak zorundadır. İktidar (potestas) yasaklaması ve sınırlaması bakımından olumsuzdur. Güç (potentia) ise, güçlendirmesi ve eylemeyi mümkün kılması bakımından olumludur. Bu iki kutup arasındaki sürekli müzakere, politik anlamda, öznellik açısından, iktidar ve arzu terimleriyle de ifade edilebilir. Bu görüş, özneyi, hem iktidarla hem de ona direnişle eşuzamlı olan, süreç halindeki bir terim olarak ortaya koyar. Anlatısallık burada önemli bir bağlayıcı kuvvettir, ama ben anlatısallığı, dönüşmekte olduğumuz öznenin mitlerinin, operasyonel kurgularının ve önemli figürasyonlarının oluşumuna katılan ve katkı sunan politik yönelimli kolektif bir süreç olarak yorumluyorum. Göstergebilim paradigması bu anlatısallık mefhumunu hakkıyla kapsayamaz, bu mefhumun bir yeni-materyalizm içine yerleştirilmesi ve onda bedenleşmiş olması gerekir.