Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
·
Puan vermedi
İzmir Hikayeleri
İZMİR HİKÂYELERİ / HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (Spoiler içermektedir.) Zaman durdurulmaksızın akıp giderken belirli dönemlere bıraktığımız ve artık bir anıdan ibaret olan kesitlerle var oluruz. Dünyaya gelindiğinden bu yana orada burada geçen zaman içinde bir mahallede, bir çatı altında veya bir insanda biriktirilen anılar, arkaya dönüp bakıldığında senin olan ama bir o kadar uzak ve silik hatıralar. Bir mekan, ses ya da soluklarına karışan bir koku seni o ana, o yaşına geri götürür. Tüm yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi geçer göz önünden. Hüzün ve mutluluğu içinde barındırır. En çok da sona yaklaştığını hissedenler için bir ihtiyaç gibidir tüm hayatını, enerjisini paylaşıp tüketilen anları anımsamak. Tıpkı “İzmir Hikayeleri”nde olduğu gibi. Öykünün yazarı Halit Ziya Uşaklıgil, gençliğini geçirdiği İzmir’e giderek, gençlik anılarını tekrar anımsayarak yeniden yaşamaya çalışmıştır. Yazarın geçmişini tekrar hatırlayabilmek için yazmış olduğu ve anısal nitelik taşıyan kitap, sekiz ayrı hikayeden oluşmaktadır. Yazar bu öyküsünde seçtiği kahramanların hemen hemen hepsini halk arasından seçmiş ve bu özelliğiyle yazarın diğer romanlarının kahramanlarıyla bir zıtlık oluşturmuştur. Edebî bakımdan hafif ve yalın olan eser süsten ve sanattan uzak bir dil ile yazılmıştır. Öyküde o dönemin yaşam şartlarını, İzmir’in semtlerini, gelenek ve göreneklerini, her sınıftan insanlarını göz önüne sermesi bakımından eserde halkiyat anlayışı da ağır basmaktadır. İlk olarak, “Gerilere Doğru” adlı öyküsü ile gençlik yıllarının başladığı yere yani İzmir’e giden yazar, şimdi çok değişen ve sadece zihninde yaşattığı ve biraz biraz hatırlayabildiği yolları geçerek o günleri gözlerinde canlandırmayı istemiştir. Eskiden yaşadığı yerleri geçerken artık tamamıyla her şeyin değiştiğini ve bütünüyle yabancı olduğunu hisseder ve hayal kırıklığına uğrar. Geçtiği kemeraltı caddesinde edebiyat hayatında vermiş olduğu ilk ürünlere karşı arkadaşlarının çekememezliklerle dolu geri dönüşlerini anımsamıştı bir bir. Bu olumsuz anıların dışında yine burada ortaya koyduğu eserleri, gazeteleri ve yazarlık hayatına önemli etkisi olan kişileri ve Batı müziğine olan ilgisini düşünmüştü. Bu bölümde yazar, karşısında bir hayal olarak gençliğini canlandırır ve onun ağzından kendi emellerini anlatmış ve okuyucuya karşı kendisine bir ayna tutmuştur. “Uzak Anılar” adlı öyküsünde ise dedesinin konağına sığınmaları ve oradan annesinin bir akrabası olan Kevser Hanım’ın evine misafir gitmelerinden sonraki olayları anlatıyor. Bu hikâyede başlıca olay Kevser Hanım'ın torunu Affan Sabit ve Halit Ziya arasında geçmektedir. Başta çok fazla merak ederek tanımak ve birlikte vakit geçirmek istediği Affan’ın çok garip bir çocuk olduğunu öğrendiği vakit ona karşı başlarda korku denebilecek bir duygu ve uzak durma gereği hissetmiştir. Ayrıca Affan’ın garip biri olmasının yanı sıra oldukça bilgili ve kibar, kendisinden bahsetmeyi ve kendisini övmeyi seven biri olduğunu da anlamıştı. İkili ilişki içinde Affan'ın sürekli kendinden bahsetmesi ve bunun karşılığında Halit Ziya’nın daha sessiz ve dinleyen taraf olduğu görülüyor. Halit Ziya'nın Affan’ın davranışlarını sorgulamadığı ve onu olduğu gibi kabul ettiği de görülmektedir. İlerleyen zamanlarda Halit Ziya Affan'ın psikolojik rahatsızlığını fark ederek ona karşı acıma duygusu hissetmeye başlamıştır. Affan'ın ölümü ile sonuçlanan ve bu ölümün nedeni, çocukluğunda yaşanılan garip davranışları ve psikolojik rahatsızlığının sebebi olan kedilere karşı takıntısının bir sonucu gibi görülmektedir. Bu durum hikayede trajik bir hava oluşturmaktadır. Bir diğer hikaye ise halk arasında alay olarak ona verilen “Güzel” lakabının tam aksine oldukça çirkin olan “Güzel İhsan”ın öyküsüdür. Halk arasında sokulganlığı ve yapışkanlığı ile bilinen Güzel İhsana karşı, insanlar arasında iğrenilmekten ziyade ona olan acımalarından doğan bir katlanma ve hatta olabildiğince uzak durma gereksinimi duyulurdu. Güzel İhsanın çirkinliğine karşın oldukça güzel olan el yazısı, herkesi hayran bırakan oyun oynayışı ve midesine olan düşkünlüğü de bilinirdi. Midesine düşkünlüğü anlatılırken İzmir'in çeşitli lezzetlerine de değinilmiştir. Yıllardır annesinin de çabalamasına rağmen kendisi ile evlenecek bir kız bulamamasına karşı bir an da İhsan’ın evlendiği haberinin duyulması üzerine halkın birden aşırı merakı, gereksiz ilgisi ve çirkin birinin evlenmesinin tuhaf karşılanması hikâyede konu olmuştur. Halit Ziya henüz yirmisine gelmemiş ve bir Osmanlı Bankasında çalışıyorken pek sık uğradığı kahvenin sahibi Yavuz İbrahim’in bir Habeş oğlanını evlatlık almasını konu alan bir diğer hikaye ise “Civelek Ziver”dir. Yavuz İbrahim çocuğun güzel, cıvıl cıvıl ve neşeli olmasından ötürü ona civelek adını vermiş ve artık Civelek Ziver olarak çağrılmaya başlanmıştır. Halk arasında da epey sevilen ve beğenilen Civelek Ziver bir süre sonra hastalanması üzerine Yavuz İbrahim ile birlikte kışı orada geçirmek üzere Rodos’a gitmişlerdir. Bu sıralar Halit Ziya’nın İstanbul'a gitmesi nedeniyle olayın sonu öğrenilmeden kalmış ve Civelek Ziver’in iyi olup olmadığı, İzmir’deki kahveye geri dönüp dönmedikleri gibi sorular cevapsız kalmıştır. Ayrıca hikayede Halit Ziya’nın buradaki kişileri tekrar görmek istemesi ve her biri için ayrı ayrı özlem duyduğu görülüyor. Yazarın anılarında bulunun bir diğer hikâye ise “Ayni Tata”dır. Ayni Tata, halk tarafından tam olarak kim olduğu ve nereden geldiği bilinmeyen, evsiz, arkasına takılan çocuklarla ve hiç konuşmadan sokaklarda dolanan bir adamdır. Üzerinde boynuna astığı bir kutu vardır ve bu kutunun içine tarak, el aynası, para, paradan çok Ayni Tata’nın cübbesine takmayı sevdiği çeşit çeşit düğmeler atılırdı. Ona tam anlamıyla dilenci ya da deli denilemez daha çok bir meczup denilebilirdi. Bir gün, yine peşine takılan çocuklardan biri kutusunu çekip düşürdüğü vakitten sonra Ayni Tata orada içli içli ağlamış ve ortadan kaybolmuştur. Daha Sonra bir ağacın altında onun düğmelerle kaplı hırkası bulunmuş ve Ayni Tata'nın uçtuğu yargısına varılmıştır. Aynı günün gecesinde İzmir’de bir deprem olmuş ve sadece Ayni Tata’nın kutusunu düşüren çocuğun zarar görmesi halk tarafından Ayni Tata'nın intikamı olarak görülmüştür. Ayni Tata'nın uçması ve intikamı söylemleri o zamanın İzmir halkının çeşitli inançlarını göstermektedir. “Abdi ile Karanfil.” Bir aşk öyküsü. Halit Ziya bu iki gencin aşk öyküsünü Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre’nin aşkına benzetir. Bu hikâye ise Halit Ziya'nın dedesinin Göztepe’deki köşkünde geçiyor. Aydında zengin bir babanın oğlu olan Abdi babasının yanından kaçarak İzmir’e gelmiş ve bu köşkte arabacı olarak çalışmaya başlamıştır. Abdi, herkese karşı içinde bir kin olan Refik Ağa hariç konakta herkes tarafından sevilen bir gençtir. Karanfil ise Halit Ziya'nın halasının halayığı olan iki kızdan biridir. Karanfil oldukça güzel, kibirli ve kendini beğenmiş biridir. Abdi ile Karanfil arasında bir ilişki olduğu konakta pek çok kişi tarafından bilinirdi. Yalnız Karanfile karşı sadece Abdi’nin değil Lala Refik’in de ilgisi olduğu öğrenildi. Bir süre sonra Lala Refik Abdi ile Karanfilin arasını bozmak niyetiyle Abdi'nin babasına bir mektup göndererek nişanlanmalarına engel olmuştur. Babasının siyahi bir kızla birlikte olmasına karşı çıkmasıyla Abdi memleketine dönmüştür. Bu olaylardan sonra Karanfil Konakta kimseyle konuşmamış daha da iç dünyasına kapanarak hiç evlenmeden yaşamaya devam etmiştir. Hikâyede Abdi’nin babasının yaptığı ırkçılığın yanında başka yerlerden getirilip satılan kızların trajik esirlik hayatlarına da değinilmiştir. Bu öykü şüphesiz beni en çok etkileyen hikayelerinden biri olmuştur. “İki Sima.” Bu öykünün konusu, birbirine çok benzeyen, küçük bir mahallede harap bir kulübede yaşadıkları varsayılan iki kardeş, Şeyh Bedrettin ve Şeyh Şemseddin’dir. Bu iki kardeş yolda yürürken küçük olan büyük olandan hep yirmi adım geride ve gözlerini kaldırmadan yürürler, kendilerini görenlere de yine gözlerini kaldırmadan hafif bir baş selamı ile karşılık verirlerdi. Halit Ziya onların gözlerini hiçbir zaman görmediğini dile getirir. Bunun nedeni onlara gösterilen saygıdan ezinç duymaları ve alçak gönüllülüklerinden olsa gerekti. Halit Ziya onlara karşı bir hayranlık ve saygı duyduğunu da belirtir. Bu iki şeyhin ölürken bile birlikte ve küçük büyüğünden bir saat arayla öteki dünyaya göç edişleri bir keramet olarak değerlendirilmiştir. “Deli Fato”, Halit Ziya'nın özel olarak değer verdiği ve uzun bir hikaye olmasından ötürü onu küçük roman olarak nitelendirmiş ve ayrı olarak yayımlamayı düşünmüştür. Yalnız bu isteğini gerçekleştiremeyip, İzmir Hikayelerinin sonuna eklemiştir. Adından da anlaşıldığı gibi öykünün konusu Deli Fato'nun halk tarafından aykırı olarak görüldüğü hareketleri ve Şimşek Aliye olan aşkıdır. Deli Fato o dönemki kısıtlanmış kadın rolünün tam tersi kişilikte ( halk içinde türkü söylemesi, çalışmak istemesi, bağımsız olmak istemesi vs.) olduğu için halk onun bu aykırı davranışları nedeniyle ona deli lakabını takmıştır. Deli Fato berberde çalışan ve en yakın arkadaşı olan Şimşek Aliye aşık olmuştur. Onun Şimşek lakabı ise aniden öfkelenmesi ve asabi bir yapıda olması nedeniyle verilmiştir. Bir gün Deli Fato Şimşek Ali tarafından bıçaklanır ve ona aşık olduğu için oradan kaçmasını söyleyerek ilk defa böyle bir tutuma boyun eğer. Halit Ziya bu eseriyle tamamen halka inmiş ve onların yaşamını doğrudan kaleme almıştır. Eserde çeşitli sosyokültürel unsurlara yer verilmiş; aşk, esaret, dini yaşam, kıskançlık, psikolojik sorunlar, evlilik gibi birçok toplumsal temalar ele alınmıştır. Eserde, yazarın gençlik yılları sanattan ve süsten uzak olarak samimiyetle kaleme alınmıştır. Okuyucuyu sıkmayan anlatımı ve Halit Ziya'nın yaşamına merak duyanlar için çeşitli ipuçları barındıran eser kesinlikle okunmaya değer bir yapıdadır. ##ELİF YAMAN
İzmir Hikayeleri
İzmir HikayeleriHalid Ziya Uşaklıgil · İnkılap Kitabevi · 2019122 okunma
·
601 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.