Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

56 syf.
10/10 puan verdi
BÜTÜN DÜNYA BUNA İNANSA, BİR İNANSA HENRY..
Sivil itaatsizlik: 1845 yılında, Walden Gölü kıyısında kendi inşa ettiği kulübesinde 2 yıl yaşayan; bu sırada devlete kilise için vergi vermeyi reddederek hapse giren Henry’nin öncü bir fikridir. Hapse girdiğine sevinmiş, ücreti ödeyip çıkmasına vesile oldukları için üzülmüştür. Fikrin tohumlarının yeşermesi için duvarların arasında olması gerektiğini düşünüyordur. Öncü diyorum zira ortaya çıkışının ilk zamanlarında yani 1856’lı yıllarda pek ses getirmeyen bu fikir, 20.yy geldiğinde Gandhi, Tolstoy, Martin Luther gibi pek çok isme ve bugün halen bizlere ilham vermektedir. Hatırlar mısınız ‘I can’t breath!’ diye bağırarak günlerce sokaklarda bekleyen insanları, veya oturma eylemi yapanları, boykotları… İşte tüm bu itaatsizliklerin, direnişlerin öncüsü olarak kabul ediliyor Sivil İtaatsizlik. Henry doğa sever, çevreci, sadelik yanlısı, köle karşıtı, devlet sorgulayıcısı olarak bir profil çiziyor bu yazısında. Yazıya bir nutuk diyebiliriz, ilk olarak bir manifesto şeklinde okunmuş olduğunu da ekleyerek. Sonrasında pek çok durumda elden ele dolaşan bir kitapçık haline geliyor, çeşitli yerlerde, sınırların içinde ve de dışında. “Ben şuna inanıyorum ki.. En iyi hükümet, en az yöneten hükümettir!” diye başlıyor. Martin Luther’in “Bir hayalim var!” cümlesi kadar güzel bir giriş bence. Temelde hükümetin her isteğine boyun eğen bir birey olmaktan ziyade, üye olduğum diye tabir ettiği kısmına destek (vergi) vermek istediğini beyan ediyor. Askerlikten demokrasiye, bireysellikten çoğunluğa, doğru eylemden yanlışlığa kadar pek çok konuya değiniyor. Hitler’in tabiriyle “Bir araya gelip aynı kararı veren onlarca yanlış düşünen beynin oluşturduğu demokratik sonuç, doğruyu düşünen azınlıktan daha mı haklıdır?’ Bir de şu an okuduğum Yüzyıllık Yalnızlık kitabından bir bölümü düşündürdü bana. Evini beyaza boyamak isteyen bir adamın, köye -insanların kendi hallerinde yaşam sürdüğü- hükümetten yetkili birinin gelmesinden sonra yasalara göre evini maviye boyamaya zorlanması ve ev sahibinin tepkisini... Hükümetten yardım görmüyorlar diye kimsenin sıkıldığı yoktu. Tam tersine, hükümet şimdiye kadar huzurlarını bozmadığı için herkes halinden hoşnuttu. Ardından hükümet yetkilisi etrafına askerler dizerek artık seninle düşmanız diyordu ev sahibine. Bunlar ince işler tabii. Ama aklıma gelen bir de, köye ev yapmak isteyen biz köy insanlarının, eğer evi kendi arazilerine ve kendi imkanlarıyla yapacaklarsa gerekenden bir miktar daha fazla ücret ödemeleriydi. Öte yandan her türlü özelleştirme kapsamında şahsi araziye her şeyin yapılabileceği durumu da var. Şahsi araziler konusu da bambaşka bir derinlik içeriyor tabii. Ona da şöyle bir örnek vereyim, yıllar yıllar önce dikenlik vb şekilde kaplı, kullanılmayan arazileri kendi uğraşı ile kendine mal eden X kişisi, gelecekte o bölgenin en bilinen insanı oluyor. Maddi olarak değil sadece canım, manevi manevi. Ha bir de daha yeni vedalaştığım Altıncı Koğuş var, bir şeylere karşı edindiğimiz akıllıca esaretlerimizden bahsediyor. Meseleler uzun. Meseleler çok boyutlu. Ama Henry’yi dinleyin, bi tanışın diyorum lafı daha fazla uzatmadan. Kendisi pasif bir direnişi anlatıyor fakat şöyle bir gerçek de var ki pasif olana zıt şekilde karşılık verilme ihtimali her zaman mevcut. Gerçekleşti, gerçekleşiyor. Bu durumda direnişe devam mı edilmeli, nasıl bir yol izlenmeli… Düşünmeye devam. Okumaya daaa!
Sivil İtaatsizlik
Sivil İtaatsizlikHenry David Thoreau · Kafe Kültür Yayıncılık · 20132,151 okunma
·
247 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.