Güz Gelmeden, 4 Kasım 1999'da aramızdan ayrılan Selçuk Baran'ın çekmecesinde bulunan son romanı... Benim de Tortu'dan sonra okuduğum ikinci eseri...
Yeşilçay adlı bir sahil kasabasında yaşayan insanların hayatlarından kesitlerin anlatıldığı roman, derin bir eser. Yaşanılan dönemden, çevre faktörlerinden, insan ve durum tahlillerinden, travmalardan, baskılardan bahseden bir eser aynı zamanda...
Yeşilçay'ın en varlıklı insanı Memedali bey'in tek oğlu Erol'un yaşadığı olaylarla başlayan eser, farklı statülerdeki insanların farklı hayatlarıyla devam ediyor. Küçük yaşta annesiz kalan Erol, ablası Nilgün tarafından anne şefkatiyle büyütülmeye çalışılıyor. Nilgün'ün yaralı ruhuna kapı açılıyor daha sonra, Filiz'in hayallerine, Ahmet'in ideallerine, Selim'in rüyalarına iniliyor. Yeşilçay da yaşamına devam etmek isteyen avukat bey'in yaşamından kesitler sunuluyor. Fener bekçisi Affan'ın kocaman yüreğinden geçenler aktarılıyor. Selçuk Baran'ın naif kalemiyle ılık ılık sunuluyor tüm bunlar okuyucuya...
Güz Gelmeden, yalnızlığı anlatıyor bizlere... Yalnız kalmayı tercih etmiş, yalnızlığa mahkûm edilmiş, kalabalıklar içindeki yalnız insanları, yazarın deyimiyle yapyalnız insanları anlatıyor... İnsan ruhundaki yalnızlığın açtığı derin yaraları anlatıyor.
Yalnız olduğumuz için mi mutluyuz? Yalnızlık tercihimiz mi? Mecburiyetimiz mi? Yaşam şartlarının bir sonucu mu?
Bu soruların cevabı görecelidir, kişiye göre değişir elbette ki... Selçuk Baran bunları sorgulattırıyor eserlerinde usul usul...
Düzenlediğim "Selçuk Baran Okuma Etkinliği" kapsamında okudum bu harika eseri. Etkinlik kapsamında tanıdığım ya da tanıştığım birbirinden değerli okurlara teşekkürlerimi sunuyorum. Aynı pencereden bakabildiğiniz insanların olduğunu bilmek ne büyük keyif.
Nice etkinliklerde, nice muhteşem kalemlerle tanışabilmek dileğiyle... Sevgiyle...